İnanmak
önemlidir. Bunun üzerine bir sürü özlü söz var. Onları sıralayıp sıkmak değil
niyetim sizi. Ancak Gençlerbirliği-Fenerbahçe maçından beri durup durup
söylediğim tek bir şey var, o da “inanmak önemlidir.”
Hafta
içinde Aykut Hoca’nın yaptığı açıklamalar, Fenerbahçe’nin kaybettiği 3 puan
adına çok önemliydi: “Bir tercih hakkım olsa 3 kupada mücadele etmek yerine
UEFA’yı seçerdim. Futbolcularım bir tek hedefe konsantre olmaktansa hepsine
konsantre olmayı seçtiler. Açıkçası oyuncularım sürükledi beni bu üç kulvara.
Seçim yaptırmadılar."
Gençlerbirliği
karşısındaki mental olarak hazır olmayan Fenerbahçe’yi izledikten sonra, Aykut
Hoca’nın bu sözleri biraz daha önem kazandı. Ilk yarım saat dışında etkisiz
oynayan Fenerbahçe, ikinci yarı koşmayı bırakın saha içinde adeta ruh gibi
yürüdü. Sezonun özellikle ikinci yarısında Fenerbahçe’nin oyun yapısında hiç
alışık olmadığımız, pas bağlantılarında ve ikinci bölgede kırılgan bir oyun
anlayışı sergiledi. Yana, geriye al-ver yapmaktan öte gidemeyen ancak maç
bitene kadar sahada kalan Meireles, son 3-4 maçtır sahada kendini gösteremeyen
Cristian, ikili mücadeleye giremeyen Yobo ve bir de bunlara tüm hatlarıyla
defans yapan Gençlerbirliği eklenince sonuç ortada.
Ancak
asıl mağlubiyete zemini Aykut Hoca’nın tercihleri hazırladı. Hoca ligin ilk
yarısında tercih ettiği, çok eleştirilen Fenerbahçeyi sahaya sürdü. Adeta bile
bile lades. Hızlı giden bir arabada aynı anda hem gaza hem frene basarsan,
arabanın kontrolden nasıl çıkacağını dün Aykut Hoca tatbiki olarak gösterdi. Webo
ve Sow birlikte çift forvet sahada olsa ve Fenerbahçe yine de kaybetmiş olsa,
eminim kimse hocayı eleştirmeyecekti. Hadi diyelim Sow hala sakat o zaman takım
Webo-Semih ile niye başlamıyor? Madem Sow hazır değil, neden 18’de? Ya da
madem oyuna sokacaksın neden 60. dkya kadar bekliyorsun? Veya neden maça en
azından onunla başlayıp, sonradan dinlendirmek için çıkarmıyorsun? Daha da
kritik soru, devre arasında soyunma odasına 2-0 mağlup giren takım, dönüşte
neden hiçbir değişiklik olmadan sahaya çıkıyor?
Bu
sorular uzar gider. Sanki dün akşam formsuz olan Fenerbahçeli futbolcular
değil, Fenerbahçe teknik direktörüydü. Maç içi taktik anlayışı ve maç sonu
açıklamalarıyla daha evvel kendisinin eleştirdiği konuları, şimdi kendisinin
gündeme getirmesi son derece lüzumsuz oldu. Hoca bir de “Bugünkü maçta
şampiyonluğu yitirmedik. Bugünkü maç son nokta oldu. Şampiyonluk yarışını ilk
yarıda bitirdik.” dedi, ki buna da katılmıyorum. Fenerbahçe takımı ligin ikinci
yarısı mücadeleci, izlemesi keyifli bir futbol oyunu ortaya koydu. Dün akşama
kadar da şampiyonluk yarışında en az rakibi Galatasaray kadar söz sahibiydi.
Ancak daha takımın hocası şampiyon olacaklarına inanmazken takım nasıl şampiyon
olsun. Işte bu yüzden inanmak önemli.
Inanmak
ne kadar önemli Fuat Çapa da gösterdi. 94 doğumlu, Süper Lig’de ilk maçına
çıkan çok yönlü solak stopper Ahmet Çalık’a inanarak sadece maçı değil, aynı
zamanda bu genç futbolcuyu da kazandı. "Siz onlara güvenmezseniz, kendilerini
nasıl gösterecekler" diyerek “Gençler”birliği’nin adına yakışan bir hareketle
Ahmet’i kazandırdı.
Şimdi
inanma sırası bizde. U20 Dünya Kupası’nda ülkemizi temsil edecek kadroda yer
alacak Ahmet’e ve perşembe günü Benfica karşısında yarı final oynayacak
Fenerbahçe’ye. Çünkü herşey inanmakla başlar.