4 Mart 2013 Pazartesi

Modern Stadlar, Balkonsuz Evler


458 derbi geride kalmış. Ve bilmem kaç tane milli maç, lig maçı, kupa maçı. Bunların içinde Metin Oktay’ın ağları delen golünden tutun da, milli takımın Macaristan’ı yendiği, Fenerbahçe’nin Manchester United’ı yendiği maça kadar sayısız müsabaka insanın aklına geliyor.

Emektar Dolmabahçe Stadı. İsmi bile dönemin siyasetine, kapitalizmine o kadar sessizce boyun eğmiş ki; önce İnönü sonra Mithatpaşa, sonra yine İnönü, son olarak ne idüğü belirsiz bir FiYapı eklendi adının önüne. Değişmeyen bir Dolmabahçe kaldı. O yüzden ben pek severim Dolmabahçe Stadı demeyi.

Bu stadda en fazla oynanan derbi 116 maç ile Beşiktaş-Fenerbahçe derbisi olmuş. Bir veda için ne tesadüf değil mi? Dün bayrağını alan her Beşiktaşlı Dolmabahçedeydi. Tarih kitaplarına yakışan bir veda ile uğurladı emektarı. Maç ile ilgili ise söyleyecek çok söz var.

Açıkçası maçın ilk yarım saatinde Fenerbahçe’nin farklı galibiyet alabileceğini düşünenlerdendim. Organize ataklar, dikine oyun. Buna karşın Beşiktaş’ın orta sahada on saniyeden fazla topla oynayamayan, pas yapamayan görüntüsü.  Nitekim Fenerbahçe’nin “resmi” golüne kadar tablo bu şekildeydi. Sonra mı? Sonra Fenerbahçe bir gol attı, öne geçti ve biz bu sezon görmeye alışık olduğumuz “skoru koruma endişesi taşıyan” sarı lacivert ile yine karşılaştık.

Bir kaç haftadır övgüleri hakeden bir oyun sergileyen Cristian dün etkisizdi. Ona Meireles de eklenince, doğal olarak Emre de etkili olamadı. Orta sahadan yeterince destek alamayan Fenerbahçe’de hücum hattının da temposu düştü. Buna rağmen ilk golü sağdan, ikinciyi göbekten atan Sow, adeta iki forvet gibi oynadı ancak yeterli olamadı. Aykut Hoca Yobo’yu oynatabilirdi, Ziegler’in olduğu tarafı Beşiktaş çok iyi kullandı, Cristian’dan bu maç vazgeçmeliydi; gibi kadro tercihi ile ilgili bir çok eleştiri yapılabilir. Fenerbahçe kulübü şapkayı önüne koyup, bu sezon yapılan tüm hataları masaya artık yatırmalıdır. Yoksa kaçan treni yakalayamayacak gibi gözüküyor.

Beşiktaşta ise Fernandes diye bir adam var ki, dün ekstra bir oyun oynadı. Teknik kapasitesi, kaprissiz oyunu anlayışı, duran toplarda rakibe yarattığı sıkıntı, hepsi bir yana dün sahada ki 22 futbolcunun en iyisiydi. Topu ayağında tutan, faul kazandıran Portekizli, Beşiktaş’ın oyuna hakim olmasını sağladı. Bir de Veli Kavlak, İbrahim Toraman ve Hilbert gibi görünmeyen kahramanlar vardı ki, onları da alkışlamak lazım. Fenerbahçe’de Caner oyuna girene kadar, Hilbert Beşiktaş’ı içeri çok taşıdı. Bu sezon Beşiktaş düşe kalka puanları topladı ve sonunda ikincilik koltuğuna oturdu. Bunun arkasındaki en önemli faktör de feda falan değil tek bir kelimelik oyun anlayışı: Yılma! Son olarak da tarih sayfalarına, Dolmabahçe’deki son derbinin son golü olarak kayıtlara geçen Olcay’ın golü ile sayfayı kapattı.

Aradan seneler geçtikten sonra bu maç ile ilgili kimse hakemin hatalı kararlarını hatırlamayacak, ya da yanlış kadro seçimlerini, hangi futbolcunun kötü oynadığını da. Çocuklarımız bu önemli güne dair bir tek o son gol karesini ve tribünlerdeki siyah-beyaz coşkuyu hatırlayacak. Ben biraz hüzünlüyüm Dolmabahçe’ye veda ile ilgili. Ali Sami Yen’e veda etmiş olanlar anlayacaktır ne demek istediğimi. Şehir plancılığı falan benim pek umurumda değil. Zira o “plancılık” adı altında elimizden geniş balkonlu evlerimizi almadılar mı? Şimdi de AVM görünümlü stadlar ile “modernleşiyoruz”. Halbuki Dolmabahçe’ye giden taraftarın arayışı lüks localar falan değil, kalesinde gol görüp efkarlandığında başını çevirip denizi görmek, iç çekmek. Anlamayanlar olabilir, olsun. Ne de olsa bizim için eski açıktan ötesi deniz!



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder