Hatırlar
mısınız bir ara Rijkaard diye “bir adam”
uğramıştı buralara. Kısa süren Türkiye kariyerinde, giderken şöyle bir dönüp:
“Aslında
her şeyden biraz var Türk futbolunda ama hiçbirşeyden tam yok”
demişti
de, biz “ne diyor bu adam, zaten Barselona’da da başarılı değildi”
deyip kulak tıkamıştık. Hatta aynı adama bir gün basın toplantısında;
- - Kafanızda bir b planı var mı? diye sormuştuk da,
- - Önce a planımızı geliştirmeliyiz, cevabını alınca futbol bilgisinden şüphe edip, dönüp arkamızı gitmiştik.
Aradan
zaman geçti, biz hala alfabenin harflerinden plan yapıp, sahaya sürme
derdindeyiz. Türk futbolundaki istikrarsızlığı eleştiriyoruz ancak her gelen
hocanın başını yemeye de devam ediyoruz.
Herkesin
emeği ile artık öyle bir noktaya geldik ki, kulüpçülük Milli Takım’ın önüne
geçti, taraftarda da Milli Takım duygusu kalmadı. Önce Volkan TT Arena’da
ıslıklandı, sonra Hamit Şükrü Saraçoğlu’nda. Son olarak da ülkesine dönen Alex
için milli maçta tezahürat yaptık. Alex’i hepimiz seviyoruz, ancak bu sevgi
gösterisinin yeri milli maç değildir. Milli takım taraftarı olmak ile kulüp
takımı taraftarı olmayı sonunda karıştırttılar bize. Ne de olsa asıl sorun
milli takımın kadrosunun hangi kulüplerden yapıldığı değil mi? Uyan ey taraftar, biz uzun zamandır ne
vuruyoruz, ne parçalıyoruz, ne de bir maç kazanıyoruz.
Ama panik
yok. En iyi yaptığımız şeyi yapıp, yine işin kolayına kaçtık ve bir kurban
bulduk nasıl olsa: Abdullah Hoca.
Vizyonu yok, korkak, bir de takımı 4,2,3,1 oynatıyor. Tamam işte oldu. Hoca’dan
kurtulursak, Türk futbolu yükselişe mi geçecek, dünya kupasında yarı final mi
oynayacağız? Yerine hangi hoca gelecek de futbolumuz kurtulacak? Ne zaman “kaliteli oyunculardan kurulu” milli takım, “kalitesi yok ama iyi
takım” olan rakiplerine üstünlük sağlayacak?
Kimse
kusura bakmasın, milli takımın aldığı sonuçların sebebi tek başına Abdullah
Hoca değildir. Bir türlü top alamayan Umut’tan, hücumda etkisiz Hamit’ten,
sadece topa basıp geriye ya da yana dönen Mehmet Topal’dan, stoperlerin
kronikleşmiş hatalarından da bahsedelim ister misiniz? Ya da istikrarlı bir
oyun anlayışını bütün sezona yayamayan futbolcuları da konuşalım. Bir türk futbolcu geleneğidir sezona bomba
gibi başlayıp 6.-7. haftada düşüşe geçmek. Her ülkenin futbolcusu
sakatlanır, ancak bir tek bizimkiler “müzmin”
sakattır.
Türk
futbolunun bir oyun anlayışı yok diyenler yanılıyor; ezbere oynamak ve saha
içinde alternetif çözümler üretememek türk futbolunun karakteridir. Parolamız her zaman mutlak galibiyet,
hedefimiz daima grup liderliğidir.
Bir
de siz benim sürekli Türk Milli Takımı dememe bakmayın, gruptan çıkana kadar
hepimiz Hollandayız…
mantalitesiz toplumlarda görülen popüler bir hastalıktır bahsettiğiniz durum...
YanıtlaSil