15 Ekim 2012 Pazartesi

Milli Takım mı? Yanar döner meyva tabağı mı?


Hatırlar mısınız bir ara Rijkaard diye “bir adam” uğramıştı buralara. Kısa süren Türkiye kariyerinde, giderken şöyle bir dönüp:
“Aslında her şeyden biraz var Türk futbolunda ama hiçbirşeyden tam yok”
demişti de, biz “ne diyor bu adam, zaten Barselona’da da başarılı değildi” deyip kulak tıkamıştık. Hatta aynı adama bir gün basın toplantısında;
  • -    Kafanızda bir b planı var mı? diye sormuştuk da,
  • -   Önce a planımızı geliştirmeliyiz, cevabını alınca futbol bilgisinden şüphe edip, dönüp arkamızı gitmiştik.


Aradan zaman geçti, biz hala alfabenin harflerinden plan yapıp, sahaya sürme derdindeyiz. Türk futbolundaki istikrarsızlığı eleştiriyoruz ancak her gelen hocanın başını yemeye de devam ediyoruz.

Herkesin emeği ile artık öyle bir noktaya geldik ki, kulüpçülük Milli Takım’ın önüne geçti, taraftarda da Milli Takım duygusu kalmadı. Önce Volkan TT Arena’da ıslıklandı, sonra Hamit Şükrü Saraçoğlu’nda. Son olarak da ülkesine dönen Alex için milli maçta tezahürat yaptık. Alex’i hepimiz seviyoruz, ancak bu sevgi gösterisinin yeri milli maç değildir. Milli takım taraftarı olmak ile kulüp takımı taraftarı olmayı sonunda karıştırttılar bize. Ne de olsa asıl sorun milli takımın kadrosunun hangi kulüplerden yapıldığı değil mi? Uyan ey taraftar, biz uzun zamandır ne vuruyoruz, ne parçalıyoruz, ne de bir maç kazanıyoruz.

Ama panik yok. En iyi yaptığımız şeyi yapıp, yine işin kolayına kaçtık ve bir kurban bulduk nasıl olsa: Abdullah Hoca. Vizyonu yok, korkak, bir de takımı 4,2,3,1 oynatıyor. Tamam işte oldu. Hoca’dan kurtulursak, Türk futbolu yükselişe mi geçecek, dünya kupasında yarı final mi oynayacağız? Yerine hangi hoca gelecek de futbolumuz kurtulacak? Ne zaman “kaliteli oyunculardan kurulu” milli takım, “kalitesi yok ama iyi takım” olan rakiplerine üstünlük sağlayacak?

Kimse kusura bakmasın, milli takımın aldığı sonuçların sebebi tek başına Abdullah Hoca değildir. Bir türlü top alamayan Umut’tan, hücumda etkisiz Hamit’ten, sadece topa basıp geriye ya da yana dönen Mehmet Topal’dan, stoperlerin kronikleşmiş hatalarından da bahsedelim ister misiniz? Ya da istikrarlı bir oyun anlayışını bütün sezona yayamayan futbolcuları da konuşalım. Bir türk futbolcu geleneğidir sezona bomba gibi başlayıp 6.-7. haftada düşüşe geçmek. Her ülkenin futbolcusu sakatlanır, ancak bir tek bizimkiler “müzmin” sakattır.

Türk futbolunun bir oyun anlayışı yok diyenler yanılıyor; ezbere oynamak ve saha içinde alternetif çözümler üretememek türk futbolunun karakteridir. Parolamız her zaman mutlak galibiyet, hedefimiz daima grup liderliğidir.

Bir de siz benim sürekli Türk Milli Takımı dememe bakmayın, gruptan çıkana kadar hepimiz Hollandayız…

1 yorum:

  1. mantalitesiz toplumlarda görülen popüler bir hastalıktır bahsettiğiniz durum...

    YanıtlaSil