Festivalle başlayan, seyirci rekoru
kırılması planlanan şölen tadındaki bir derbi maçının finish çizgisinde geldiği
nokta, eli kağıt kalem tutan herkesi hiç şüphesiz maçı yazmaktan soğutmuştur.
Herkes dün geceden beri olayların neden/kimler tarafından çıktığına dair
çeşitli fikirler üretiyor. Ben de bunlara dahil olmak ya da yenilerini üretmek
niyetinde değilim. Bunun bir şeyi değiştirebileceğine de inanmıyorum.
Bugün çok daha farklı bir yazı yazmış
olmayı isterdim. Uzun bir aradan sonra istekli oynayan Sneijder’den, ne kadar yerinde bir değişiklik olduğunu
ısrarcılığı ve adam kovalamasıyla gösteren Bruma’dan, Burak’ın neden kolay
pozisyonları harcadığından, Melo’nun
haince girdiği pozisyondan, Drogba’nın liderliğinden bahsetmek isterdim. Beşiktaş’ın koşu mesafeleri ile ispat
ettiği sağlam ciğerlerini, her iki yönde de oyunu etkili oynamasını,
bireysel hatalardaki zafiyetini, ilk
golü yedikten sonra psikolojik olarak neden olumsuz etkilendiğini anlatmak
isterdim.Sonra da koca bir stad dolusu insanın, mesafeyi umursamadan tribünleri
doldurmasından, güzel bir Eylül pazarından bahsetmek, belki bir şiir dizesi ile yazıyı bitirmek isterdim.
Çok değil, daha geçen sezon pırıl pırıl
bir gencimizi yine bir derbi maçı sonrası kaybettik. Daha üzerinden aylar
geçmişken dün bir facianın eşiğinden döndük. Kırılan sandalyeler üzerine
saatlerce konuşabiliriz, ancak kırılan bir insan kolu, bacağı, canı da
olabilirdi. Çıkan olayların sebepleri,
siyasi etkileri, maça girişteki kontrolsüzlük, neredeyse özel güvenliğe de bir
güvenlik tutma noktasına getiren yetersizlik... Hepsini futbol izleyicisi
olan, olmayan herkes gördü.
Bundan sonra ne olacak? 6222 numara bütün bu olayları çözmeye
yetecek mi? Bir daha sahalarda böyle görüntüler görmeyecek miyiz? Dün
olaylardan sonra babamın arayıp “iyi ki
maçta değildin” demesi gibi anne-babaların içi rahat edecek mi? Deplasmana
zaten gitmiyorduk, stadlara da artık gitmeyelim mi diyeceğiz? Yasaklarla, cezalarla en fazla uluslararası
organizasyonlara aday ülke statüsünde kalabiliyoruz. Önce zihinlerimizi
temizlememiz gerekiyor. Hepimizin. Spor ahlakını, adı üstünde “ahlak” kazanmamız gerekiyor. Tribünde
pankart açarken de, rakibe faul yaparken de. Sonra da çevremizi temizleyip
kötüleri ayıklamak gerekiyor. Yoksa çok
yakında sadece taraftar olmak bile “sakıncalı” sayılacak.
Futbolu sadece “güzel oyunu” seven kaç kişiyiz? Kalkın, kaç kişiysek bir sayalım, diğerlerini geride bırakıp yola biz devam
edelim artık...