17 Şubat 2014 Pazartesi

Kırmızı Motivasyon

Beşiktaş – Bursaspor maçı hiç şüphesiz şampiyonluk mücadelesinde söz sahibi olacak takım sayısının belirlenmesi adına ligin en kritik virajıydı. Bir yanda 6-0 ‘lık Galatasaray mağlubiyetinden ders çıkarmış temkinli Bursa, diğer yanda taraftarın desteğini 90 dakika boyunca arkasına almış Beşiktaş.

Beşiktaş artık işi çözmüş. Zirve yarışındaki rakiplerine göre daha mütevazi bir kadrosu olmasına rağmen, daha iyi bir takım görüntüsü çiziyor. “İyi takım her zaman yıldız futbolcularla olunmaz”ı gösteriyor hepimize. Biliç’in maç sonu dediği gibi “Bazen 10 kişi kalan takımlar %100’ün üzerine çıkıp oynarlar,” Beşiktaş son 4 kırmızı kart gördüğü maçı işte öyle oynayıp kazanıyor. Hiç bir oyuncusu tek başına parlamıyor, kazanmaya inanıyor ve takım halinde yardımlaşarak mücadele ediyor. Gökhan’ın Dany ile Olcay’ın Motta ile yardımlaşması, Atiba ile Veli’nin takım savunmasındaki uyumu, Almeida’nın haftalardır ipe dizdiği golleri ile Beşiktaş, takım olarak alkışı hak ediyor.

Gökhan Töre’ye burada ayrı değinmek lazım. Son haftalarda daha da konsantre olmuş harika bir performans çiziyor. Beşiktaş’ın çok pas yapan bir takım olmasında en büyük etken. Hani en sevdiğiniz yemeğin fırından yeni çıktığını düşünün. Töre işte o yemeği size servis eden adam kıvamında. Almeida’ya verdiği gol pası ile hem Beşiktaş’ın hem de maçın adamıydı.

Ersan Gülüm’e verilen hatalı kırmızı kart ile ilgili “hatalı” olmasından başka söylenebilecek bir şey yok. Malum devir sosyal medya devri. Maç sonu Ersan’ın twitter hesabından paylaştığı mesaj aslında hakem İlker Meral’in üzüntüsünün belirtisi. Bugün Beşiktaş kazandı, o yüzden yanlış karara herkes dozunda itiraz ediyor. Ancak ya 10 kişi kaldıktan sonra kaybetseydi? Sayısı her hafta artan ve daha da kritikleşen ligde ortamı geren hakem hatalarına karşı acilen bir şeyler yapılmalı.  

Bir diğer “Ya Beşiktaş kaybetseydi?” sorusu da Fernandes’e sormak istiyorum. Yeteneklerini kimsenin eleştirmeye hakkı yok. Ancak siyah beyazlı ekibe hala karın ağrısı olmaya devam ediyor. Son dakikalarda bulduğu pozisyon esnasında ya skor berabere olsaydı, o zaman bu lakayt vuruşunu nasıl açıklardı? Sözleşme yenilerken yıldız futbolcu olduğunu iddia edip ona göre taleplerini sıralıyorsan, önce saha içinde yıldız gibi parlayacaksın.

Almeida’nın yıldız goller attığı, Gökhan Töre’nin her maç daha da ışıldadığı bir takımda, Fernandes değil yıldız olsa olsa bulut olur.  


10 Şubat 2014 Pazartesi

Hem futbola hem kendine zarar

Ligin bariz puan farkı üstünlüğü ile lideri, ligin zorluk düzeyi en yüksek deplasmanlarından birine gitmiş. Futbolseverler kesin çok keyifli bir maç olur düşüncesiyle ekran karşısına geçmiş ya da tribünü doldurmuş. Lakin bir hakem çıkmış ve hatalı kararları ile maçın temposuna da, gidişatına da, sonucuna da tesir etmiş.

Gönül ister ki, maçı ve futbolcuların performansını konuşalım. Mesela Meireles ve Emre’nin düşük performansları, bunun sonucu olarak Mehmet Topal’ın üzerindeki fazla yük ve  isabetsiz paslar dan bahsedelim. Özellikle Topal ve Meireles merkezden iyi servis yapıp forveti besleyecek paslar atamıyorlar. Böyle olunca da mecburen tek forvet oynamak zorunda kalan Sow ve ona destek olmaya çalışan maçın en çalışkan ismi Kuyt da bir şey yapamıyor. Buna rağmen ilk 15 dakikada oyunu rakip sahaya yıkan ve 3 net gol pozisyonu bulan bir takım görüntüsü çizdi Fenerbahçe. Muhtemelen bu psikoloji ile maça devam etselerdi, golle de buluşabilecekti sarı lacivertli takım.

Ancak sonra harika bir film tadında geçebilecek bu zorlu karşılaşmada sahneye asıl başrol oyuncusu çıktı. Uzanan kolu anlaşılmaz (!) bir şekilde görmemesi, faul olup olmadığı tartışılır bir pozisyona koşarak kartlı müdahalesi, maçın belki de tek haklı kararı olan kırmızı kart, maçın en az penaltıyı atlamak kadar haksız diğer kararı Meireles’e gösterilmeyen kırmızı kart... Yunus Yıldırım zoru başardı ligdeki puan durumuna heyecan getirdi.

Nasıl ki Cüneyt Çakır gibi Türk futbolunu yukarı taşıyan hakemler var ise, ne yazık ki aşağıya çeken hakemler de var. Hakemleri eleştirmeyelim fikrine ise çok karşıyım. Sahada mücadele eden futbolcuyu eleştireceksin, teknik direktörü en acımasız şekilde eleştireceksin hatta istifaya çağıracaksın, kulüp başkanını eleştireceksin, hatta daha da olmadı stad zeminini, masörü, sağlık ekibini eleştireceksin ama hakemi eleştirmeyeceksin. İyi de neden? Futbolda tabii ki her zaman hata var. Ve bu hataları kasıtlı yapılan bir operasyona bağlama fikrine tabii ki itibar etmiyoruz. Ancak hatayı ve yapanı da eleştirmek lazım ki, tekrar etmesin. Çünkü ikaz edilmeyen bir Yunus Yıldırım hem Türk futboluna, hem de kendine zarar veriyor.

Bir eleştiri de Fenerbahçeli futbolculara. Yanlış hakem kararları hep olacaktır. Ama futbolcu soğukkanlılığını korumak zorunda. Maç içinde adrenalini de, asabiyetini de yönetmek zorunda. O yüzden zaten büyük takımda oynuyorsun. Maçın tansiyonu yükselebilir ama sen tansiyonunu koruyacaksın. Hele ki böyle iştahlı ve iyi başladığın bir karşılaşmada.

Sivasspor’a da hakkını vermek lazım. Ligin bekler üzerinden kanat oyununu en iyi oynayan takımlarından birisi. Savunma güvenliğini ön plana alıp, kontrataklarla bitiriciliğini ortaya koydu. Özellikle Sow ve Emre’nin sakatlanıp çıkmasından sonra orta alandaki baskı azalınca, ev sahibi takım fizik olarak daha rahat ayakta kaldı.


Üst üste 3. deplasman mağlubiyeti alan Fenerbahçe’de ipler iyice gerildi. Ancak Sivas karşısında oynadığı iyi futbol ve karşılaştığı haksızlık, sarı lacivertli takım için ekstra bir motivasyon olacaktır. Şampiyonluk yarışı dün yeni bir evreye girdi. Yine de şunu unutmamalı, puan farkları bir anda kapandığı gibi açılır, açıldığı gibi kapanır. Yeter ki adil futbola bir şey olmasın.