Eski dilde “iyi
insanların bölgesi” anlamına gelen Bosna, tarihte yokluk ve savaşı derinden
yaşamış ülkelerden biridir. Önce soğuk savaş, ardından Yugoslavya’nın
parçalanmasına kadar süren kanlı iç savaş dönemi Boşnaklar için zor günlerdi.
Halilhodziç ailesi de bu dönemden etkilenmişti. Annesi Vahid’in mühendis
olmasını ve zaten yokluk içinde yaşayan ailesine ekonomik olarak destek
olmasını istiyordu. O ise futbol topunun peşinden gidip genç yaşta Bosna’nın
Velez Mostar takımında oynamaya başladı. 10 yıl oynadığı Velez Mostar’da bir
yılı da ezeli rakipleri Neretva’da kiralık geçirdi. Mostar derbisi diye bilinen
Velez-Neretva maçları Bosna için tarihsel olarak da büyük önem taşır.
Mostar ismi tarihe meraklı olanlara tanıdık
gelmiştir. Kanuni Sultan Süleyman döneminde Mostar Osmanlı toprağıydı. 1993
yılında savaş döneminde tahrip edilene kadar şehrin simgesi haline gelen,
Neretva nehri üzerindeki meşhur Mostar Köprüsü, Kanuni döneminde Mimar Sinan’ın
öğrencisi tarafından yapılmıştı. Savaş döneminde köprü bombardıman altında
kalıp yıkılmış ve şehir ikiye bölünmüştü. Batı tarafı Hırvatların doğu tarafı
ise Boşnakların olmuştu. 2004 yılına kadar köprüsüz kalan bu bölge, sonrasında
Türkiye’nin de çabasıyla restore edilmiş, şehir eski simgesine kavuşmuştu. İşte
bu sebeple Mostar derbileri Neretva nehrinin ikiye böldüğü insanların
arasındaki rekabeti anlatır ve büyük önem taşır. Halilhodziç ise oynadığı dönem
boyunca bu derbilere damga vurmuş önemli futbolculardan biridir.
Vahid Halilhodziç doğduğu topraklarda başlayan
futbol serüvenine Fransa’da devam etti. O dönem 28 yaşındaydı ve kariyerinin en
parlak zamanlarına doğru yürüdüğünü henüz bilmiyordu. 5 yıl oynadığı
Nantes’da “Gümüş Ayakkabı” ödülünü aldı. Kulübü ona ömür boyu mukavele
önermiş olmasına rağmen reddedip, Paris Saint Germain ile anlaştı. Profesyonel
futbolculuk kariyerine ise burada veda etti. Bildiği, tanıdık yerlerde tecrübe
kazanmanın ve başarılı olmanın önemine inanan Boşnak teknik adam ülkesine geri
dönüp, ilk takımı Velez Mostar’ı çalıştırmaya başladı. Sonra futbolculuğu
döneminde parladığı Fransa’ya ikinci çıkartmasını yapıp OC Lille takımını
devraldı. O dönem ikinci ligde mücadele eden takımı en yakın rakibine 26 puan
farkla şampiyon yapıp, Fransa’da “Yılın
Teknik Direktörü” seçildi. Kısa bir Rennes teknik direktörlüğünden sonra ise
eski takımı Paris Saint Germain’in başına geçti. Takımı dört sezon sonra ilk
ikiye sokan ve kupa şampiyonu yapan Halilhodziç’in burada en çok konuşulduğu
konu ise, Ronaldinho’yu yedek bırakması oldu. Yine de Fransız futbolseverler
tarafından yılın en karizmatik teknik direktörü seçildi.
Sonra ise teknik adamın kariyerinde, hepimizin
hatırlayacağı Trabzonspor günleri başladı. 2005-2006 sezonunda Şenol Güneş’in
istifası üzerine 9. hafta göreve başlayan Halilhodziç, Trabzonspor tarihinde
sözleşmesini kendi isteği ile uzatmayan tek teknik direktördür. Bordo mavili
ekiple çalıştığı dönem boyunca sadece zorlu idman programları ile değil, sivri
çıkışları ile de dikkat çeken Boşnak hocanın “Paralarını almak için bankaya
koşa koşa gidiyorlar ama sahada yürüyorlar,” sözü o dönem bir hayli
tepki çekmişti. Her maça boynunda Trabzonspor atkısıyla çıkışı da gazeteleri
süsleyen fotoğraflarından biriydi. Ama hiç şüphesiz Halilhodziç’in bir önceki
Trabzonspor dönemine ait en ilginç fotoğraf, saha kenarında top toplayıcı çocuk
ile birlikte taktik verirken yakalanan karedir. Her top toplayıcı çocuğun
hayali bir gün saha kenarında izlediği ağabeylerinin yerini alıp, A Takım
formasını kapmaktır. Zeki Yavru da bunu başarabilen futbolcular listesine adını
yazdırdı. O gülümseten fotoğraf karesinin hikayesini ise sonraları şöyle
anlattı:
“Babam
stadyumda görev yapıyordu. Kendisine beni top toplayıcı yapması için çok
yalvardım. Aynı dönemde Telekomspor’da forma giyiyordum. Babam beni kırmadı ve
yetkililerden rica ederek o görevi verdi. Sonrasında uzun bir zaman bu görevi
yaptım. Şenol Güneş, Ziya Doğan ve Halilhodziç gibi isimleri gördüm. Çok güzel
zamanlar geçirdim. Büyük maçların havasını hissettim. Önemli futbolcularla bir
arada oldum, sohbet ettim. O zaman ki deneyimlerim bana büyük kazançlar
sağladı. Görev yaparken kendimi takımın bir parçası gibi görüyordum. Çekilen
fotoğrafta sahada iki top vardı ve ben de onun uyarısını yapıyordum. Aynı anda
Halilhodziç de hareketi yapınca güzel bir fotoğraf ortaya çıktı. Ama fotoğrafın
detayında yazdığı gibi taktik vermiyordum”
Trabzonspor’dan sonra Arabistan’ın Al-İttihad
takımını çalıştırıp şampiyon yaptı, ardından Fildişi Sahilleri Milli Takımı’nın
başına geçti. O dönem her zamanki gibi dobra sözlerini esirgemeyen Halilhodziç,
başta Drogba olmak üzere İngiltere’de oynayan tüm futbolcularının milli takıma
yorgun geldiklerini söyleyip, Afrika Uluslar Kupası öncesi Premier Lig
fikstürünü sık sık eleştirip, İngiliz basını tarafından ciddi tepki topladı.
Fildişi Sahillerinden sonra, Cezayir Milli Takımı’nın başına gelmeden hemen
önce; Halilhodziç’in yolu 2010 yılında Dinamo Zagreb’e düştü. Zaten son 5
yıldır ligi şampiyon bitiren takımı, çalıştırdığı yıl da şampiyonluğa taşıyan
Boşnak teknik adam daha lig bitmeden kovuldu. Sebebi ise, takımın kendi evinde,
sondan üçüncü haftada Inter Zapresiç ile oynadığı maçın ilk yarısında, Dinamo
Zagreb’in başkanı Zdravko Mamiç ile yaşadığı gerginlikti. Ertesi gün gazeteler
gerginliğin pek de ufak tefek bir sorun olmadığını ve başkanın Halilhodziç’i
yumrukladığını yazdılar. Her iki taraf da bu iddiayı reddetti. 2,5 yıllığına,
yıllık 900 bin avroya imza atmış olan teknik adamın Hırvat Ligi’ne olan
motivasyonunu kaybettiği, takımı performans açısından ileri götürmediği ve yurt
dışından gelen tekliflerin kafasını karıştırdığı bahaneleri öne sürülerek
görevine son verildi.
Her kapanan kapı, başka bir kapının açılmasına
vesiledir hayatta. Halilhodziç için de öyle oldu ve çok değil bir ay
sonra, Cezayir Milli Takımı’nın başına
geçti. Çalıştırmaya başladığı milli takım 2010 Dünya Kupası’nda hiç gol
atamamış iki ekipten biriydi. Turnuva boyunca karşılaşmaları sıkıcı golsüz
beraberliklerle biten bir takımdı ve işler kötü gidiyordu. Boşnak teknik adam
takımın başına geçtiği gün kendi futbol prensibini aşılamaya başladı:
Disiplinli ve yüksek fizik gücüne sahip futbol.
Direnç üzerine kurulu bir oyun anlayışını
çalıştırdığı her takımda benimsemiş olan Halilhodziç, 2014 Brezilya Dünya
Kupası’nda takımından söz ettirmeyi o gün hedeflemişti. Takımı 4-3-3 oyun
sistemine adapte edip önde basan, kaptıkları toplarla rakibe üstünlük sağlayan
bir yapıya dönüştürdü. Kaleci ve ön libero eksikliği çekmelerine rağmen, oyunun
iki yönünde de etkili bek ve kanatlar ve hücum hattında birbirleriyle çok iyi
anlaşan oyuncular ile Cezayir, Afrika kıtasından final vizesi alıp Belçika,
Rusya ve Güney Kore ile aynı gruba düştü. O gün herkes gruptan çıkmaları çok zor
diye bakarken, ortaya koydukları oyun ile turnuva tahmincilerini şaşırttılar.
Turnuvada son 16’ya kalan Cezayir’i bu sefer eski
bir rakip Almanya bekliyordu. Eğer intikam soğuk servis edilen bir yemekse,
aşçı önlüğünü takmak isteyen taraf hiç şüphesiz Cezayir’di. İki ülke daha önce 1982
Dünya Kupası’nda da karşılaşmıştı. Hatta maç öncesi Alman futbolculardan
birinin, “Yedinci golü eşlerimize, sekizinciyi köpeklerimize hediye edeceğiz,”
deyip Cezayir ile dalga geçtiği rivayet edilir. Ancak maç 2-1 Cezayir’in
galibiyeti ile sonuçlanmıştı. Gruptan çıkacak ülkeyi Batı Almanya-Avusturya
karşılaşması belirleyecekti. Karşılaşma eğer 1-0 Batı Almanya galibiyeti ile
biterse, averaj farkıyla Avusturya ve Almanya gruptan çıkacak, Cezayir ise
elenecekti. 10. dakikada Almanya gol attı ve maçın geri kalanı her iki takımın
da kendi sahalarında amaçsızca paslaşmaları ile sona erdi. Avusturya
televizyonu spikeri maçın bir bölümünden sonra yorumlamayı bıraktı ve “Lütfen
televizyonunuzu kapatın böyle bir maça daha fazla dayanamıyorum,” deyip
yayından ayrıldı. O maç Dünya Kupaları tarihinin en utanç verici karşılaşması
olarak tarihe geçmişti. Böyle bir geçmişten ders alan Alman Milli Takım kaptanı
Philip Lahm, Fransa’dan iyi durumda olup olmadıklarına dair bir soruya şöyle
cevap verdi:
“Çeyrek finalde Fransa’yla karşılaşma
ihtimalimizden ötürü mü? Daha önümüzde zorlu bir Cezayir var. Çeyrek finali
konuşmak için çok erken.”
90 dakika süren mücadele gerçekten çeyrek final
yolunun pek de kolay olmadığını gösterdi. 11 yürekli Cezayirli ve saha
kenarında Boşnak lider, Alman futbol hegemonyasına kafa tutup maçı uzatmalara
sürükledi. Uzatmalar sonunda bu sefer 2-1 kazanan Almanya oldu. Halilhodziç ise
ertesi günkü gazetelere bu sefer başka bir fotoğraf veriyordu: Oyuncularına
sarılmış teselli etmeye çalışan gözyaşları içinde bir hoca. Cezayir turnuvada
Almanya’yı kupa dışına itmeye en çok yaklaşan takım oldu. Başarılı olamadıysa
bunun sebebi oyun planı, azmi, isteği asla değildi. Son vuruşları yapacak bir
yıldız oyuncusu olsaydı, belki Brezilya’da kupayı kaldıran Almanlar değil başka
bir takım olacaktı.
Halilhodziç çalıştığı süre içerisinde Cezayir
Milli Takımı’nı Afrika Takımları içerisinde 11. sıradan 1. sıraya, FIFA’da ise
52. sıradan 12. sıraya taşıdı. Buna bir de Dünya Kupası’ndaki performansı
eklenince, turnuva bitiminde en çok transfer teklifi alan teknik direktör oldu.
Ayrılacağı duyulunca Cezayir’de referandum tadında bir imza kampanyası
başlatıldı. Üst düzey devlet yetkilileri araya girip ayrılmaması yolunda ricacı
oldu. Ancak Halilhodziç çoktan kararını vermişti. Her şeyin para kazanmak
üzerine kurulu olduğu dünyada çok daha yüksek tekliflerde bulunan kulüpler varken,
o yine eski bir takıma dönme geleneğini bozmadı ve Trabzonspor ile anlaştı. Bir
önceki gelişinde ayrılırken,
“Tesadüf eseri geldiğim Trabzonspor’da
yedi zorlu ay geçirmeme rağmen bu kulüpte çalıştığım için hiç pişman değilim.
Bir gün mutlaka çalışmak istediğim bir ülkeye geldim ve çok insan tanıyıp, çok
dost edindim. Maalesef burada kalma sürem çok kısa oldu çünkü 7 ay futbolda çok
kısa bir dönemdir. Trabzon ve buranın insanları banim karakterime uygun bu
nedenle belki ileride geri gelirim. Trabzonspor’a tekrar gelip takımı
Şampiyonlar Ligi’nde oynatmak en büyük isteğimdir,” diyen Halilhodziç artık tecrübesi ile Avrupa
büyüklerine kafa tutabilecek bir teknik adam. Daha ilk antrenmanlarda
oyuncularından fazla koşan, hırslı, hedefleri yüksek. Hani bizde “sözü yüzünde” diye bir laf vardır.
İşte bu savaşçı ruhlu adam tam da öyle biri. Dobra sözleri ve taş kalpli
görüntüsüne rağmen futbolcularına sarılıp ağlayan ama aynı zamanda da tersi pis
bu adam tıpkı Karadeniz’in hırçın, asi sularına benziyor. Belki de bu yüzdendir
rüzgarın onu yine buraya savuruşu. “Hırsımı kaybettiğim ve parayı düşündüğüm
gün futbolu bırakırım,” diyen bu adam, boynuna bordo mavi atkısını
çoktan doladı bile. Hoş geldin Halilhodziç, dobro dosli Halilhodziç...