19 Eylül 2014 Cuma

Balkanların Sert Ağabeyi: Vahid Halilhodzic

Almanya’ya sürpriz bir şekilde kafa tutan Cezayir, panzerleri turnuva dışına itmeyi başarsaydı, o zaman kupayı kim kaldırırdı? İşte o muhteşem maçın mimarına ve Trabzonspor’un yeni hocasına hep birlikte hoş geldin diyelim.

Eski dilde “iyi insanların bölgesi” anlamına gelen Bosna, tarihte yokluk ve savaşı derinden yaşamış ülkelerden biridir. Önce soğuk savaş, ardından Yugoslavya’nın parçalanmasına kadar süren kanlı iç savaş dönemi Boşnaklar için zor günlerdi. Halilhodziç ailesi de bu dönemden etkilenmişti. Annesi Vahid’in mühendis olmasını ve zaten yokluk içinde yaşayan ailesine ekonomik olarak destek olmasını istiyordu. O ise futbol topunun peşinden gidip genç yaşta Bosna’nın Velez Mostar takımında oynamaya başladı. 10 yıl oynadığı Velez Mostar’da bir yılı da ezeli rakipleri Neretva’da kiralık geçirdi. Mostar derbisi diye bilinen Velez-Neretva maçları Bosna için tarihsel olarak da büyük önem taşır.

Mostar ismi tarihe meraklı olanlara tanıdık gelmiştir. Kanuni Sultan Süleyman döneminde Mostar Osmanlı toprağıydı. 1993 yılında savaş döneminde tahrip edilene kadar şehrin simgesi haline gelen, Neretva nehri üzerindeki meşhur Mostar Köprüsü, Kanuni döneminde Mimar Sinan’ın öğrencisi tarafından yapılmıştı. Savaş döneminde köprü bombardıman altında kalıp yıkılmış ve şehir ikiye bölünmüştü. Batı tarafı Hırvatların doğu tarafı ise Boşnakların olmuştu. 2004 yılına kadar köprüsüz kalan bu bölge, sonrasında Türkiye’nin de çabasıyla restore edilmiş, şehir eski simgesine kavuşmuştu. İşte bu sebeple Mostar derbileri Neretva nehrinin ikiye böldüğü insanların arasındaki rekabeti anlatır ve büyük önem taşır. Halilhodziç ise oynadığı dönem boyunca bu derbilere damga vurmuş önemli futbolculardan biridir.

Vahid Halilhodziç doğduğu topraklarda başlayan futbol serüvenine Fransa’da devam etti. O dönem 28 yaşındaydı ve kariyerinin en parlak zamanlarına doğru yürüdüğünü henüz bilmiyordu. 5 yıl oynadığı Nantes’da  “Gümüş Ayakkabı” ödülünü aldı. Kulübü ona ömür boyu mukavele önermiş olmasına rağmen reddedip, Paris Saint Germain ile anlaştı. Profesyonel futbolculuk kariyerine ise burada veda etti. Bildiği, tanıdık yerlerde tecrübe kazanmanın ve başarılı olmanın önemine inanan Boşnak teknik adam ülkesine geri dönüp, ilk takımı Velez Mostar’ı çalıştırmaya başladı. Sonra futbolculuğu döneminde parladığı Fransa’ya ikinci çıkartmasını yapıp OC Lille takımını devraldı. O dönem ikinci ligde mücadele eden takımı en yakın rakibine 26 puan farkla şampiyon yapıp, Fransa’da “Yılın Teknik Direktörü” seçildi. Kısa bir Rennes teknik direktörlüğünden sonra ise eski takımı Paris Saint Germain’in başına geçti. Takımı dört sezon sonra ilk ikiye sokan ve kupa şampiyonu yapan Halilhodziç’in burada en çok konuşulduğu konu ise, Ronaldinho’yu yedek bırakması oldu. Yine de Fransız futbolseverler tarafından yılın en karizmatik teknik direktörü seçildi.

Sonra ise teknik adamın kariyerinde, hepimizin hatırlayacağı Trabzonspor günleri başladı. 2005-2006 sezonunda Şenol Güneş’in istifası üzerine 9. hafta göreve başlayan Halilhodziç, Trabzonspor tarihinde sözleşmesini kendi isteği ile uzatmayan tek teknik direktördür. Bordo mavili ekiple çalıştığı dönem boyunca sadece zorlu idman programları ile değil, sivri çıkışları ile de dikkat çeken Boşnak hocanın “Paralarını almak için bankaya koşa koşa gidiyorlar ama sahada yürüyorlar,” sözü o dönem bir hayli tepki çekmişti. Her maça boynunda Trabzonspor atkısıyla çıkışı da gazeteleri süsleyen fotoğraflarından biriydi. Ama hiç şüphesiz Halilhodziç’in bir önceki Trabzonspor dönemine ait en ilginç fotoğraf, saha kenarında top toplayıcı çocuk ile birlikte taktik verirken yakalanan karedir. Her top toplayıcı çocuğun hayali bir gün saha kenarında izlediği ağabeylerinin yerini alıp, A Takım formasını kapmaktır. Zeki Yavru da bunu başarabilen futbolcular listesine adını yazdırdı. O gülümseten fotoğraf karesinin hikayesini ise sonraları şöyle anlattı:

“Babam stadyumda görev yapıyordu. Kendisine beni top toplayıcı yapması için çok yalvardım. Aynı dönemde Telekomspor’da forma giyiyordum. Babam beni kırmadı ve yetkililerden rica ederek o görevi verdi. Sonrasında uzun bir zaman bu görevi yaptım. Şenol Güneş, Ziya Doğan ve Halilhodziç gibi isimleri gördüm. Çok güzel zamanlar geçirdim. Büyük maçların havasını hissettim. Önemli futbolcularla bir arada oldum, sohbet ettim. O zaman ki deneyimlerim bana büyük kazançlar sağladı. Görev yaparken kendimi takımın bir parçası gibi görüyordum. Çekilen fotoğrafta sahada iki top vardı ve ben de onun uyarısını yapıyordum. Aynı anda Halilhodziç de hareketi yapınca güzel bir fotoğraf ortaya çıktı. Ama fotoğrafın detayında yazdığı gibi taktik vermiyordum”

Trabzonspor’dan sonra Arabistan’ın Al-İttihad takımını çalıştırıp şampiyon yaptı, ardından Fildişi Sahilleri Milli Takımı’nın başına geçti. O dönem her zamanki gibi dobra sözlerini esirgemeyen Halilhodziç, başta Drogba olmak üzere İngiltere’de oynayan tüm futbolcularının milli takıma yorgun geldiklerini söyleyip, Afrika Uluslar Kupası öncesi Premier Lig fikstürünü sık sık eleştirip, İngiliz basını tarafından ciddi tepki topladı. Fildişi Sahillerinden sonra, Cezayir Milli Takımı’nın başına gelmeden hemen önce; Halilhodziç’in yolu 2010 yılında Dinamo Zagreb’e düştü. Zaten son 5 yıldır ligi şampiyon bitiren takımı, çalıştırdığı yıl da şampiyonluğa taşıyan Boşnak teknik adam daha lig bitmeden kovuldu. Sebebi ise, takımın kendi evinde, sondan üçüncü haftada Inter Zapresiç ile oynadığı maçın ilk yarısında, Dinamo Zagreb’in başkanı Zdravko Mamiç ile yaşadığı gerginlikti. Ertesi gün gazeteler gerginliğin pek de ufak tefek bir sorun olmadığını ve başkanın Halilhodziç’i yumrukladığını yazdılar. Her iki taraf da bu iddiayı reddetti. 2,5 yıllığına, yıllık 900 bin avroya imza atmış olan teknik adamın Hırvat Ligi’ne olan motivasyonunu kaybettiği, takımı performans açısından ileri götürmediği ve yurt dışından gelen tekliflerin kafasını karıştırdığı bahaneleri öne sürülerek görevine son verildi.

Her kapanan kapı, başka bir kapının açılmasına vesiledir hayatta. Halilhodziç için de öyle oldu ve çok değil bir ay sonra,  Cezayir Milli Takımı’nın başına geçti. Çalıştırmaya başladığı milli takım 2010 Dünya Kupası’nda hiç gol atamamış iki ekipten biriydi. Turnuva boyunca karşılaşmaları sıkıcı golsüz beraberliklerle biten bir takımdı ve işler kötü gidiyordu. Boşnak teknik adam takımın başına geçtiği gün kendi futbol prensibini aşılamaya başladı:
Disiplinli ve yüksek fizik gücüne sahip futbol.

Direnç üzerine kurulu bir oyun anlayışını çalıştırdığı her takımda benimsemiş olan Halilhodziç, 2014 Brezilya Dünya Kupası’nda takımından söz ettirmeyi o gün hedeflemişti. Takımı 4-3-3 oyun sistemine adapte edip önde basan, kaptıkları toplarla rakibe üstünlük sağlayan bir yapıya dönüştürdü. Kaleci ve ön libero eksikliği çekmelerine rağmen, oyunun iki yönünde de etkili bek ve kanatlar ve hücum hattında birbirleriyle çok iyi anlaşan oyuncular ile Cezayir, Afrika kıtasından final vizesi alıp Belçika, Rusya ve Güney Kore ile aynı gruba düştü. O gün herkes gruptan çıkmaları çok zor diye bakarken, ortaya koydukları oyun ile turnuva tahmincilerini şaşırttılar.

Turnuvada son 16’ya kalan Cezayir’i bu sefer eski bir rakip Almanya bekliyordu. Eğer intikam soğuk servis edilen bir yemekse, aşçı önlüğünü takmak isteyen taraf hiç şüphesiz Cezayir’di. İki ülke daha önce 1982 Dünya Kupası’nda da karşılaşmıştı. Hatta maç öncesi Alman futbolculardan birinin, “Yedinci golü eşlerimize, sekizinciyi köpeklerimize hediye edeceğiz,” deyip Cezayir ile dalga geçtiği rivayet edilir. Ancak maç 2-1 Cezayir’in galibiyeti ile sonuçlanmıştı. Gruptan çıkacak ülkeyi Batı Almanya-Avusturya karşılaşması belirleyecekti. Karşılaşma eğer 1-0 Batı Almanya galibiyeti ile biterse, averaj farkıyla Avusturya ve Almanya gruptan çıkacak, Cezayir ise elenecekti. 10. dakikada Almanya gol attı ve maçın geri kalanı her iki takımın da kendi sahalarında amaçsızca paslaşmaları ile sona erdi. Avusturya televizyonu spikeri maçın bir bölümünden sonra yorumlamayı bıraktı ve “Lütfen televizyonunuzu kapatın böyle bir maça daha fazla dayanamıyorum,” deyip yayından ayrıldı. O maç Dünya Kupaları tarihinin en utanç verici karşılaşması olarak tarihe geçmişti. Böyle bir geçmişten ders alan Alman Milli Takım kaptanı Philip Lahm, Fransa’dan iyi durumda olup olmadıklarına dair bir soruya şöyle cevap verdi:
“Çeyrek finalde Fransa’yla karşılaşma ihtimalimizden ötürü mü? Daha önümüzde zorlu bir Cezayir var. Çeyrek finali konuşmak için çok erken.”

90 dakika süren mücadele gerçekten çeyrek final yolunun pek de kolay olmadığını gösterdi. 11 yürekli Cezayirli ve saha kenarında Boşnak lider, Alman futbol hegemonyasına kafa tutup maçı uzatmalara sürükledi. Uzatmalar sonunda bu sefer 2-1 kazanan Almanya oldu. Halilhodziç ise ertesi günkü gazetelere bu sefer başka bir fotoğraf veriyordu: Oyuncularına sarılmış teselli etmeye çalışan gözyaşları içinde bir hoca. Cezayir turnuvada Almanya’yı kupa dışına itmeye en çok yaklaşan takım oldu. Başarılı olamadıysa bunun sebebi oyun planı, azmi, isteği asla değildi. Son vuruşları yapacak bir yıldız oyuncusu olsaydı, belki Brezilya’da kupayı kaldıran Almanlar değil başka bir takım olacaktı.

Halilhodziç çalıştığı süre içerisinde Cezayir Milli Takımı’nı Afrika Takımları içerisinde 11. sıradan 1. sıraya, FIFA’da ise 52. sıradan 12. sıraya taşıdı. Buna bir de Dünya Kupası’ndaki performansı eklenince, turnuva bitiminde en çok transfer teklifi alan teknik direktör oldu. Ayrılacağı duyulunca Cezayir’de referandum tadında bir imza kampanyası başlatıldı. Üst düzey devlet yetkilileri araya girip ayrılmaması yolunda ricacı oldu. Ancak Halilhodziç çoktan kararını vermişti. Her şeyin para kazanmak üzerine kurulu olduğu dünyada çok daha yüksek tekliflerde bulunan kulüpler varken, o yine eski bir takıma dönme geleneğini bozmadı ve Trabzonspor ile anlaştı. Bir önceki gelişinde ayrılırken,

“Tesadüf eseri geldiğim Trabzonspor’da yedi zorlu ay geçirmeme rağmen bu kulüpte çalıştığım için hiç pişman değilim. Bir gün mutlaka çalışmak istediğim bir ülkeye geldim ve çok insan tanıyıp, çok dost edindim. Maalesef burada kalma sürem çok kısa oldu çünkü 7 ay futbolda çok kısa bir dönemdir. Trabzon ve buranın insanları banim karakterime uygun bu nedenle belki ileride geri gelirim. Trabzonspor’a tekrar gelip takımı Şampiyonlar Ligi’nde oynatmak en büyük isteğimdir,” diyen Halilhodziç artık tecrübesi ile Avrupa büyüklerine kafa tutabilecek bir teknik adam. Daha ilk antrenmanlarda oyuncularından fazla koşan, hırslı, hedefleri yüksek. Hani bizde “sözü yüzünde” diye bir laf vardır. İşte bu savaşçı ruhlu adam tam da öyle biri. Dobra sözleri ve taş kalpli görüntüsüne rağmen futbolcularına sarılıp ağlayan ama aynı zamanda da tersi pis bu adam tıpkı Karadeniz’in hırçın, asi sularına benziyor. Belki de bu yüzdendir rüzgarın onu yine buraya savuruşu. “Hırsımı kaybettiğim ve parayı düşündüğüm gün futbolu bırakırım,” diyen bu adam, boynuna bordo mavi atkısını çoktan doladı bile. Hoş geldin Halilhodziç, dobro dosli Halilhodziç...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder