3 Mart 2015 Salı

Gurur duyacağın biri olarak yaşa / Jose Sosa

Topun peşinden koştuğu her ülkeden izler taşıyan bir adam. Arjantinliler gibi sıcakkanlı, Almanlar kadar disiplinli, İtalyanlar kadar karizmatik, Uruguaylılar gibi devrimci, İspanyollar kadar cesur...Bakmayın yaşına o hala doğduğu köy ve annesi için ise bir “Küçük Prens.” Aslına bakarsanız bu yazının başlığını da ben değil, göğsüne yaptırdığı dövmesi ile o attı.



Futbola nasıl başladın?
Çocukken çok şanslıydım çünkü tam evimizin önünde büyük bir saha vardı. o bölgenin güzel önemli maçları orada oynanıyordu. Futbola başlamamda en büyük etken o sahadır diyebilirim. Yani bir çok futbolcu gibi ben de futbola sokakta başladım.
O dönem komşumuz olan, şu an halen görüştüğüm çok iyi bir arkadaşım, bizim kasabanın takımında oynuyordu. Beni sokakta oynarken görüp, bir takımın alt yapısına girmem için beni teşvik etti. Onun da yönlendirmesiyle yedi yaşında sokaklardan Atletico Carcarana’ya transfer oldum.

Ailede başka futbol ya da sporla ilgilenen var mı?
Amcam atletizm ile uğraşıyordu. Babam da amatör olarak futbol oynardı. Ancak benim doğduğum şehirde kadınlar arası oynanan futbol meşhurdur. Normalde biz futbolcular için hep babasına çekmiş denir. Ama ben rahatlıkla anneme çekmişim diyebilirim.

Peki annen nasıl futbol oynar?
Ben hatırlamıyorum ama annemi izlemiş olanlar çok iyi oynadığını söylüyorlar. Ön bölgede oynuyormuş, fark yapan ofansif bir oyuncuymuş.

Sonrasında hayatında Estudiantes La Plata dönemi başlıyor?
Çocukluğumda beraber oynadığım antrenörlerimden birinin ön ayak olmasıyla 14 yaşında Buenos Aires’e gidip bir antrenmana ve seçmelere katıldım. Bir haftalık bir deneme süreci oldu. Cesar Dardi beni beğendiklerini ve kulüpte kalmam gerektiğini söyledi. O yıl içinde de profesyonel olarak Estudiantes kariyerim başladı.

Sizde de ailenin tuttuğu takımın alt yapısında oynama gibi bir gelenek var mı? Ailen de Estudiantes taraftarı mıydı?
Hayır aslında değillerdi. Biz küçük bir kasabada yaşıyorduk ve Arjantin’de eğer küçük bir yerde yaşıyorsanız ya Boca Juniors ya da River Plate’i tutarsınız. Babam da iyi bir Boca Juniors taraftarıdır. Annem ise River Plate’i destekliyordu. Estudiantes bize çok uzak olan La Plata şehrinin takımıydı ve orasıyla ilgili pek bir fikrimiz yoktu. Ama ben alt yapıda oynamaya başladığım günden bugüne kadar annem koyu bir Estudiantes taraftarı. Maalesef aynı şeyi babam için söyleyemeyeceğim, o Boca Juniors’ı desteklemeye devam ediyor.


ALT YAPIDA OYNARKEN 15 ÇOCUK BİR APARTMAN DAİRESİNDE KALIYORDUK

Estudiantes’de oynamaya başlayınca La Plata şehrine taşınmak zorunda kaldın ve henüz 14 yaşındaydın. Nerede kalıyordun?
Estudiantes’in benim gibi genç yaşta takıma katılan çocukları yerleştirdiği üç farklı tesisi vardı. İlk gittiğimde eski stadın altında bir yerleşim yeri vardı, orada kalıyordum. Sonra 15-17 yaş arasında bizi bir apartman dairesine yerleştirdiler. On beş çocuk o dairede beraber kalıyorduk. Profesyonel kontrata imza attıktan sonra da kendi evime çıktım.

Henüz çocuk yaşta evden ayrılıp tek başına yaşamak zorunda kaldığın o günlerde ağladığın oldu mu?
İlk sene gerçekten çok zor geçti, hem benim için hem annem için. Evet ağladığım günler de oldu. İki günde bir iznimiz oluyordu, o zaman ailemi görebilmek için otobüse binip  7-8 saat yol gidiyordum.

Arjantin’de en çok neyi özlüyorsun?
Aile ve arkadaşlarımı çok özlüyorum ama bu da profesyonel futbolun bir parçası. 14 yaşında evimden ayrılmam belki bir bakıma zor oldu ama diğer yandan da beni çabuk olgunlaştırdı. Bugün ülkemden uzakta kariyerimi sürdürebiliyor ve bu hasretlere dayanabiliyorsam, ufak yaşta yaşadığım o deneyimler bana yardımcı oluyor.

Hep Juan Sebastian Veron’u örnek aldığını söylüyorsun, beraber oynadığınız dönemde seni idmanlardan sonra özel çalıştırdığı oluyor muydu?
İdmanlardan sonra o dönem Estudiantes’de oynayan arkadaşım Leandro Benitez ve beni çağırıp bizi çalıştırıyordu. O çalışmaların çoğu frikik atışı üzerineydi. Aynı zamanda bazen topu bırakıp bizi motive edecek konuşmalar yaptığı da çok olmuştur.

Sen herhalde arkadaşın Benitez’den daha iyiydin frikik atışlarında diyebilir miyiz?
Teşekkür ederimJ Futbolda hiç bir zaman oldum diyemiyorsunuz. Her zaman kendinizi geliştirmeniz lazım. Aslında bize de Veron’un öğrettiği buydu. O yaşına rağmen inanılmaz bir disiplinle çalışıyordu ve biz gençleri de çalışmak için motive ediyordu. Ben de bugün onun gibi çalışmak için gerekli motivasyonu hep kendi içimde buluyorum.

Sen şimdi Beşiktaş’ta idmanlardan sonra genç oyunculara zaman ayırıp tıpkı Veron’un sana yaptığı gibi onları çalıştırıyor musun?
Henüz böyle bir şey olmadı. Takıma ben de yeni katıldım ve çok da genç oyuncumuz yok aramızda. Çoğu 21 yaşının üzerinde. Tecrübeli oyuncunun tecrübesini diğer oyunculara yansıtmasının değişik çeşitleri var. Saha içerisinde olur ya da davranışlarıyla saha dışında olur. Tabii ki dil bilmiyor olmam beni biraz kısıtlıyor ama en azından grup içindeki davranışlarımla ben de gençlere örnek olmaya çalışıyorum.

Saha içinde seni en çok ne kızdırıyor?
Oynadığım mevki ve sorumluluğum gereğince benden oyunu çözmem bekleniyor. Bunu yapamadığımda ya da maçı kazanamadığımızda kimseye değil ama kendime çok sinirleniyorum.



KULÜPLER MEDİKAL EKİPLERİNİ KUVVETLENDİRMELİ

Beşiktaş bu sezon takım olarak rakip takımları çok iyi çözüp bozarken, yaratıcı pozisyon yaratma konusunda sıkıntı yaşayabiliyorsunuz. Bu noktada sahada daha fazla insiyatif alman gerektiğini düşünüyor musun?
Evet haklısın. Futbol eskiye göre biraz değişti. Artık her oyuncu top rakipte olduğu an topun peşinden koşması lazım, aynı zaman da defans da yapması lazım. Eskisi gibi 10 numaraların geniş özgürlük alanı kalmadı. Ben de o 11’in içindeki oyunculardan biri olduğum için top bizde değilken öncelikle koşmam gerekiyor. Ondan sonra hücum olarak benden beklenenlerin farkındayım. Maçı çözecek pas ve goller üretmem gerekiyor. Bunun için elimden geleni yapmaya çalışıyorum, çok daha da iyisini ortaya koyacağıma inanıyorum.

Sana ülkende “küçük prens” anlamına gelen “il principito” diyorlar. Bu lakabın anlamı ne?
Estudiantes’de eski bir hocamız, beni bir dönem River Plate’de oynamış “prens / el Principe” lakaplı Enzo Francescoli’ye benzetiyordu. Ben de onun gibi zayıf, ince, uzun bir oyuncu olduğum ve oyun tekniğim de ona benzediği için bana da küçük prens lakabını takmıştı. Tabii o zamanlar 16 yaşındaydım. Bu lakap daha çok “ufaklık” gibi bir anlama geldiği için yaşım ilerledikçe devam etmedi. Ancak Estudiantes takımının şehri La Plata’da hala bana küçük prens demeye devam ediyorlar. Herhalde 50 yaşına da gelsem, eskileri anmak için beni öyle çağırmaya devam edecekler. Bana da futbola başladığım o ilk yılları hatırlattığı için böyle çağırılmak hoşuma gidiyor.

Bugün dünya futboluna damgasını vuran Bayern Münih takımında da bir dönem oynadı. Oliver Kahn da kaptanıydı. O döneme dair neler söylemek istersin?
Dediğin gibi hem Alman futbolu hem de Bayern Münih için çok önemli bir isim Kahn. Ben de genç yaşımda hem o hem de onun gibi diğer önemli isimlerle beraber kavruldum diyebilirim. Profesyonellik adına benim gelişimimde kesinlikle çok büyük katkıları oldu. Bayern  Münih o dönem bir geçiş sürecindeydi. O zamanın gençleri bugün takımın en önemli oyuncuları konumunda.

Jurgen Klinsmann, Jupp Heynckes ve Louis van Gaal gibi önemli isimler Bayern Munih’de teknik direktörlüğünü yaptı. Bu üçlüden hangisi ile daha rahat çalıştın?
Önce Ottmar Hitzfeld ile başladım, çok kısa bir süre çalıştık. Sonra Bayern Munih bir değişime gitti Klinsmann ile birlikte. Dışarıdan bir çok oyuncu transfer ettiler. Luca Toni, Hamit Altıntop, Frank Ribery, Toni Kross gibi. Klinsmann Alman olmasına rağmen Avrupa’da bir çok değişik kulüpte oynamış bir oyuncuydu. Bu özelliğini teknik ekibine de yansıtmıştı. Meksika’dan tutun dünyanın bir çok farklı ülkesinden profesyonellerle birlikte çalışıyordu. Alman futbolunun kalıplaşmış ve artık işlemeyen yönlerini kendi tecrübeleri ve ekibiyle birlikte değiştirmeye çalıştı. Sonrasında Heynckes çok kısa, geçici bir dönem biliyorsunuz. Hemen ardından Van Gaal dönemi başladı. Çok değişik, çok kaliteli, üst düzey bir hoca. Günümüzde pek sık rastlamadığımız bir yapıya sahip. 20 yaşındaki bir oyuncu ile de 30 yaşındaki bir oyuncu ile de çok yakından ilgilenip, gelişmesini istiyor. Bunun için özel idmanlar yaptırıyor oyunculara. Kaç yaşında olursanız olun, oyuncular her zaman her şeyi bildiğini savunur. Ama muhakkak bilmediği bir çok şey vardır. Van Gaal bütün oyuncularla birebir uğraşıp onları daha yukarı taşıyan bir hoca. Çok ısrarcı.

Dediğin gibi tam senin de orada olduğun dönemde Bayern Munih ciddi bir yeniden yapılanma sürecine girdi. Bunun sonucu olarak sadece kulüp düzeyinde değil, Alman futboluna da ciddi katkı sağlayıp bugün Almanya’nın dünya kupasını almasının temellerini attılar. Orada nasıl bir devrim oldu anlatsana.
Benim en çok dikkatimi çeken medikal ve fiziki anlamda ki hazırlıkları. Almanya bu iki alanda dünyanın kesinlikle bir adım ilerisinde. Ben de orada oynadığım sürece bunu yakından izledim. Tabii ki  bunu gerçekleştirmek kolay değil. Alanlarında çok uzman ve yenilikleri takip eden büyük bir ekip işinden bahsediyoruz. Bir kulübün başarıyı yakalayabilmesi için en temel şart iyi bir teknik ekiple bu saydığım alanların ön plana çıkartılması olmalı.



HERKESİN KENDİ MANDELA’SI VAR

Elinde sihirli bir değnek olsa, kendinle ilgili neyi değiştirmek isterdin?
Almanya’da oynadığım dönem daha sabırlı olabilirdim. Gençliğin verdiği bir tecrübesizlik ve heyecan var. O heyecan sürekli oynama isteği doğuruyor. Çok değişik bir kültürden geldiğim ve çok genç olduğum için yeterince sabır göstermediğimi düşünüyorum.

En büyük korkun ne?
Herkesin endişe taşıdığı bazı korkuları vardır. Aslında hayatta olmak istediğiniz kişi de insanın kafasında bir korku gibi durur, sizi zaman zaman endişelendirir. Ama önemli olan içinizde bu korkudan sıyrılıp istediklerinizi yapabilecek gücü kendi içinizde bulmanız. Bununla ilgili bir vücudumda bir dövme de var. “Herkesin kendi Mandela’sı var.”

Vücudunda bir çok güzel dövme var. Her birinin bir anlamı var mı, yoksa bazıları sadece estetik amaçlı mı?
Hepsi hayatımın bir yerinden çıkmış bir anlamı olan şeyler.

10 yıl sonra Jose Sosa nerede olacak?
Benim hep yaşadığım günü düşünen bir yapım var, o yüzden bilemiyorum. sene sonra futbola devam edebileceğimi düşünmüyorum ama keşke edebilsem çok isterim. Hayat sürprizlerle dolu.

Emekli olunca futbolun içinde kalmayı düşünüyor musun?
Çocukluğumda beden eğitimi öğretmeni olmayı çok isterdim. Ama saha kenarında teknik direktör olmak çok zor diye düşünüyorum. Diğer yandan bütün hayatım futbolun içinde geçti. O yüzden muhtemelen futbolun içinde kalırım. Belki kondisyoner olabilirim. Oyuncu ile daha çok iletişimi olan bir teknik pozisyon.

En son ne zaman ağladın?
Dövme yaptırırken. Şaka tabii, en son Şampiyonlar Ligi finalinde kaybedince ağlamıştım. Ondan önce İtalya’da oynarken yılbaşında ailem yanımda yoktu ve kendimi çok yalnız hissetmiştim, o zaman ağlamıştım.

Bir hayli uzun aralıklarla ağlıyorsun, çok sık ağlamıyorsun anladığım kadarıylaJ
Pek ağlama taraftarı değilim diyelimJ

En sevdiğin yemek ne?
Asado, Arjantin’in bir et yemeği.

İstanbul’da boş vakitlerinde seni nerelerde görebilirler?
Kısa zamandır İstanbul’dayım. Bebek’te oturuyorum ve dışarı çıktığımda genelde o civarda oluyorum.

Hayat sloganın ne?
Futbol sizden çok şey alıyor ama çok daha güzellerini de veriyor.

Son olarak Beşiktaş taraftarını nasıl buldun?
Beşiktaş taraftarı bugüne kadar gördüğüm en muhteşem taraftar gruplarından biri. Yurtdışından bir arkadaşım geldiği zaman gururla maça davet ediyorum. “Sadece taraftarı izleyebilirsiniz,” diyorum. “Saha içinde bazen mücadele sizi memnun etmese bile taraftarın şovundan çok etkileneceksiniz,” diyorum. Buraya gelmeden önce bir dönem Galatasaray’da da oynamış yakın arkadaşım Marcelo Carrusca ile konuşmuştum. O da bana Türk taraftarının ne kadar tutkulu olduğundan bahsetmişti. Ama Beşiktaş taraftarının tutkusu kesinlikle diğer takım taraftarlarından çok daha farklı ve yoğun.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder