Topun peşinden
koştuğu her ülkeden izler taşıyan bir adam. Arjantinliler gibi sıcakkanlı,
Almanlar kadar disiplinli, İtalyanlar kadar karizmatik, Uruguaylılar gibi
devrimci, İspanyollar kadar cesur...Bakmayın yaşına o hala doğduğu köy ve
annesi için ise bir “Küçük Prens.” Aslına bakarsanız bu yazının başlığını da
ben değil, göğsüne yaptırdığı dövmesi ile o attı.
Futbola nasıl başladın?
Çocukken çok
şanslıydım çünkü tam evimizin önünde büyük bir saha vardı. o bölgenin güzel
önemli maçları orada oynanıyordu. Futbola başlamamda en büyük etken o sahadır
diyebilirim. Yani bir çok futbolcu gibi ben de futbola sokakta başladım.
O dönem komşumuz
olan, şu an halen görüştüğüm çok iyi bir arkadaşım, bizim kasabanın takımında
oynuyordu. Beni sokakta oynarken görüp, bir takımın alt yapısına girmem için
beni teşvik etti. Onun da yönlendirmesiyle yedi yaşında sokaklardan Atletico
Carcarana’ya transfer oldum.
Ailede başka futbol ya da sporla ilgilenen var mı?
Amcam atletizm
ile uğraşıyordu. Babam da amatör olarak futbol oynardı. Ancak benim doğduğum
şehirde kadınlar arası oynanan futbol meşhurdur. Normalde biz futbolcular için
hep babasına çekmiş denir. Ama ben rahatlıkla anneme çekmişim diyebilirim.
Peki annen nasıl futbol oynar?
Ben
hatırlamıyorum ama annemi izlemiş olanlar çok iyi oynadığını söylüyorlar. Ön
bölgede oynuyormuş, fark yapan ofansif bir oyuncuymuş.
Sonrasında hayatında Estudiantes La Plata dönemi
başlıyor?
Çocukluğumda
beraber oynadığım antrenörlerimden birinin ön ayak olmasıyla 14 yaşında Buenos
Aires’e gidip bir antrenmana ve seçmelere katıldım. Bir haftalık bir deneme
süreci oldu. Cesar Dardi beni beğendiklerini ve kulüpte kalmam gerektiğini
söyledi. O yıl içinde de profesyonel olarak Estudiantes kariyerim başladı.
Sizde de ailenin tuttuğu takımın alt yapısında
oynama gibi bir gelenek var mı? Ailen de Estudiantes taraftarı mıydı?
Hayır aslında
değillerdi. Biz küçük bir kasabada yaşıyorduk ve Arjantin’de eğer küçük bir
yerde yaşıyorsanız ya Boca Juniors ya da River Plate’i tutarsınız. Babam da iyi
bir Boca Juniors taraftarıdır. Annem ise River Plate’i destekliyordu.
Estudiantes bize çok uzak olan La Plata şehrinin takımıydı ve orasıyla ilgili
pek bir fikrimiz yoktu. Ama ben alt yapıda oynamaya başladığım günden bugüne
kadar annem koyu bir Estudiantes taraftarı. Maalesef aynı şeyi babam için
söyleyemeyeceğim, o Boca Juniors’ı desteklemeye devam ediyor.
ALT YAPIDA OYNARKEN 15 ÇOCUK BİR APARTMAN
DAİRESİNDE KALIYORDUK
Estudiantes’de oynamaya başlayınca La Plata
şehrine taşınmak zorunda kaldın ve henüz 14 yaşındaydın. Nerede kalıyordun?
Estudiantes’in
benim gibi genç yaşta takıma katılan çocukları yerleştirdiği üç farklı tesisi
vardı. İlk gittiğimde eski stadın altında bir yerleşim yeri vardı, orada
kalıyordum. Sonra 15-17 yaş arasında bizi bir apartman dairesine
yerleştirdiler. On beş çocuk o dairede beraber kalıyorduk. Profesyonel kontrata
imza attıktan sonra da kendi evime çıktım.
Henüz çocuk yaşta evden ayrılıp tek başına yaşamak
zorunda kaldığın o günlerde ağladığın oldu mu?
İlk sene
gerçekten çok zor geçti, hem benim için hem annem için. Evet ağladığım günler
de oldu. İki günde bir iznimiz oluyordu, o zaman ailemi görebilmek için otobüse
binip 7-8 saat yol gidiyordum.
Arjantin’de en çok neyi özlüyorsun?
Aile ve
arkadaşlarımı çok özlüyorum ama bu da profesyonel futbolun bir parçası. 14
yaşında evimden ayrılmam belki bir bakıma zor oldu ama diğer yandan da beni
çabuk olgunlaştırdı. Bugün ülkemden uzakta kariyerimi sürdürebiliyor ve bu hasretlere
dayanabiliyorsam, ufak yaşta yaşadığım o deneyimler bana yardımcı oluyor.
Hep Juan Sebastian Veron’u örnek aldığını
söylüyorsun, beraber oynadığınız dönemde seni idmanlardan sonra özel
çalıştırdığı oluyor muydu?
İdmanlardan sonra
o dönem Estudiantes’de oynayan arkadaşım Leandro Benitez ve beni çağırıp bizi
çalıştırıyordu. O çalışmaların çoğu frikik atışı üzerineydi. Aynı zamanda bazen
topu bırakıp bizi motive edecek konuşmalar yaptığı da çok olmuştur.
Sen herhalde arkadaşın Benitez’den daha iyiydin
frikik atışlarında diyebilir miyiz?
Teşekkür ederimJ Futbolda hiç bir zaman oldum
diyemiyorsunuz. Her zaman kendinizi geliştirmeniz lazım. Aslında bize de
Veron’un öğrettiği buydu. O yaşına rağmen inanılmaz bir disiplinle çalışıyordu
ve biz gençleri de çalışmak için motive ediyordu. Ben de bugün onun gibi
çalışmak için gerekli motivasyonu hep kendi içimde buluyorum.
Sen şimdi Beşiktaş’ta idmanlardan sonra genç
oyunculara zaman ayırıp tıpkı Veron’un sana yaptığı gibi onları çalıştırıyor
musun?
Henüz böyle bir
şey olmadı. Takıma ben de yeni katıldım ve çok da genç oyuncumuz yok aramızda.
Çoğu 21 yaşının üzerinde. Tecrübeli oyuncunun tecrübesini diğer oyunculara
yansıtmasının değişik çeşitleri var. Saha içerisinde olur ya da davranışlarıyla
saha dışında olur. Tabii ki dil bilmiyor olmam beni biraz kısıtlıyor ama en
azından grup içindeki davranışlarımla ben de gençlere örnek olmaya çalışıyorum.
Saha içinde seni en çok ne kızdırıyor?
Oynadığım mevki
ve sorumluluğum gereğince benden oyunu çözmem bekleniyor. Bunu yapamadığımda ya
da maçı kazanamadığımızda kimseye değil ama kendime çok sinirleniyorum.
KULÜPLER MEDİKAL EKİPLERİNİ KUVVETLENDİRMELİ
Beşiktaş bu sezon takım olarak rakip takımları çok
iyi çözüp bozarken, yaratıcı pozisyon yaratma konusunda sıkıntı
yaşayabiliyorsunuz. Bu noktada sahada daha fazla insiyatif alman gerektiğini
düşünüyor musun?
Evet haklısın.
Futbol eskiye göre biraz değişti. Artık her oyuncu top rakipte olduğu an topun
peşinden koşması lazım, aynı zaman da defans da yapması lazım. Eskisi gibi 10
numaraların geniş özgürlük alanı kalmadı. Ben de o 11’in içindeki oyunculardan
biri olduğum için top bizde değilken öncelikle koşmam gerekiyor. Ondan sonra
hücum olarak benden beklenenlerin farkındayım. Maçı çözecek pas ve goller
üretmem gerekiyor. Bunun için elimden geleni yapmaya çalışıyorum, çok daha da
iyisini ortaya koyacağıma inanıyorum.
Sana ülkende “küçük prens” anlamına gelen “il
principito” diyorlar. Bu lakabın anlamı ne?
Estudiantes’de
eski bir hocamız, beni bir dönem River Plate’de oynamış “prens / el Principe”
lakaplı Enzo Francescoli’ye benzetiyordu. Ben de onun gibi zayıf, ince, uzun
bir oyuncu olduğum ve oyun tekniğim de ona benzediği için bana da küçük prens
lakabını takmıştı. Tabii o zamanlar 16 yaşındaydım. Bu lakap daha çok “ufaklık”
gibi bir anlama geldiği için yaşım ilerledikçe devam etmedi. Ancak Estudiantes
takımının şehri La Plata’da hala bana küçük prens demeye devam ediyorlar.
Herhalde 50 yaşına da gelsem, eskileri anmak için beni öyle çağırmaya devam
edecekler. Bana da futbola başladığım o ilk yılları hatırlattığı için böyle
çağırılmak hoşuma gidiyor.
Bugün dünya futboluna damgasını vuran Bayern Münih
takımında da bir dönem oynadı. Oliver Kahn da kaptanıydı. O döneme dair neler
söylemek istersin?
Dediğin gibi hem
Alman futbolu hem de Bayern Münih için çok önemli bir isim Kahn. Ben de genç
yaşımda hem o hem de onun gibi diğer önemli isimlerle beraber kavruldum
diyebilirim. Profesyonellik adına benim gelişimimde kesinlikle çok büyük
katkıları oldu. Bayern Münih o dönem bir
geçiş sürecindeydi. O zamanın gençleri bugün takımın en önemli oyuncuları
konumunda.
Jurgen Klinsmann, Jupp Heynckes ve Louis van Gaal
gibi önemli isimler Bayern Munih’de teknik direktörlüğünü yaptı. Bu üçlüden
hangisi ile daha rahat çalıştın?
Önce Ottmar
Hitzfeld ile başladım, çok kısa bir süre çalıştık. Sonra Bayern Munih bir
değişime gitti Klinsmann ile birlikte. Dışarıdan bir çok oyuncu transfer
ettiler. Luca Toni, Hamit Altıntop, Frank Ribery, Toni Kross gibi. Klinsmann
Alman olmasına rağmen Avrupa’da bir çok değişik kulüpte oynamış bir oyuncuydu.
Bu özelliğini teknik ekibine de yansıtmıştı. Meksika’dan tutun dünyanın bir çok
farklı ülkesinden profesyonellerle birlikte çalışıyordu. Alman futbolunun
kalıplaşmış ve artık işlemeyen yönlerini kendi tecrübeleri ve ekibiyle birlikte
değiştirmeye çalıştı. Sonrasında Heynckes çok kısa, geçici bir dönem
biliyorsunuz. Hemen ardından Van Gaal dönemi başladı. Çok değişik, çok
kaliteli, üst düzey bir hoca. Günümüzde pek sık rastlamadığımız bir yapıya
sahip. 20 yaşındaki bir oyuncu ile de 30 yaşındaki bir oyuncu ile de çok
yakından ilgilenip, gelişmesini istiyor. Bunun için özel idmanlar yaptırıyor
oyunculara. Kaç yaşında olursanız olun, oyuncular her zaman her şeyi bildiğini
savunur. Ama muhakkak bilmediği bir çok şey vardır. Van Gaal bütün oyuncularla
birebir uğraşıp onları daha yukarı taşıyan bir hoca. Çok ısrarcı.
Dediğin gibi tam senin de orada olduğun dönemde
Bayern Munih ciddi bir yeniden yapılanma sürecine girdi. Bunun sonucu olarak
sadece kulüp düzeyinde değil, Alman futboluna da ciddi katkı sağlayıp bugün
Almanya’nın dünya kupasını almasının temellerini attılar. Orada nasıl bir
devrim oldu anlatsana.
Benim en çok
dikkatimi çeken medikal ve fiziki anlamda ki hazırlıkları. Almanya bu iki
alanda dünyanın kesinlikle bir adım ilerisinde. Ben de orada oynadığım sürece
bunu yakından izledim. Tabii ki bunu
gerçekleştirmek kolay değil. Alanlarında çok uzman ve yenilikleri takip eden
büyük bir ekip işinden bahsediyoruz. Bir kulübün başarıyı yakalayabilmesi için
en temel şart iyi bir teknik ekiple bu saydığım alanların ön plana çıkartılması
olmalı.
HERKESİN KENDİ MANDELA’SI VAR
Elinde sihirli bir değnek olsa, kendinle ilgili neyi
değiştirmek isterdin?
Almanya’da
oynadığım dönem daha sabırlı olabilirdim. Gençliğin verdiği bir tecrübesizlik
ve heyecan var. O heyecan sürekli oynama isteği doğuruyor. Çok değişik bir
kültürden geldiğim ve çok genç olduğum için yeterince sabır göstermediğimi
düşünüyorum.
En büyük korkun ne?
Herkesin endişe
taşıdığı bazı korkuları vardır. Aslında hayatta olmak istediğiniz kişi de
insanın kafasında bir korku gibi durur, sizi zaman zaman endişelendirir. Ama
önemli olan içinizde bu korkudan sıyrılıp istediklerinizi yapabilecek gücü
kendi içinizde bulmanız. Bununla ilgili bir vücudumda bir dövme de var.
“Herkesin kendi Mandela’sı var.”
Vücudunda bir çok güzel dövme var. Her birinin bir
anlamı var mı, yoksa bazıları sadece estetik amaçlı mı?
Hepsi hayatımın
bir yerinden çıkmış bir anlamı olan şeyler.
10 yıl sonra Jose Sosa nerede olacak?
Benim hep
yaşadığım günü düşünen bir yapım var, o yüzden bilemiyorum. sene sonra futbola
devam edebileceğimi düşünmüyorum ama keşke edebilsem çok isterim. Hayat sürprizlerle
dolu.
Emekli olunca futbolun içinde kalmayı düşünüyor
musun?
Çocukluğumda
beden eğitimi öğretmeni olmayı çok isterdim. Ama saha kenarında teknik direktör
olmak çok zor diye düşünüyorum. Diğer yandan bütün hayatım futbolun içinde
geçti. O yüzden muhtemelen futbolun içinde kalırım. Belki kondisyoner
olabilirim. Oyuncu ile daha çok iletişimi olan bir teknik pozisyon.
En son ne zaman ağladın?
Dövme yaptırırken.
Şaka tabii, en son Şampiyonlar Ligi finalinde kaybedince ağlamıştım. Ondan önce
İtalya’da oynarken yılbaşında ailem yanımda yoktu ve kendimi çok yalnız
hissetmiştim, o zaman ağlamıştım.
Bir hayli uzun aralıklarla ağlıyorsun, çok sık
ağlamıyorsun anladığım kadarıylaJ
Pek ağlama
taraftarı değilim diyelimJ
En sevdiğin yemek ne?
Asado, Arjantin’in
bir et yemeği.
İstanbul’da boş vakitlerinde seni nerelerde
görebilirler?
Kısa zamandır
İstanbul’dayım. Bebek’te oturuyorum ve dışarı çıktığımda genelde o civarda
oluyorum.
Hayat sloganın ne?
Futbol sizden çok
şey alıyor ama çok daha güzellerini de veriyor.
Son olarak Beşiktaş taraftarını nasıl buldun?
Beşiktaş
taraftarı bugüne kadar gördüğüm en muhteşem taraftar gruplarından biri.
Yurtdışından bir arkadaşım geldiği zaman gururla maça davet ediyorum. “Sadece
taraftarı izleyebilirsiniz,” diyorum. “Saha içinde bazen mücadele sizi memnun
etmese bile taraftarın şovundan çok etkileneceksiniz,” diyorum. Buraya gelmeden
önce bir dönem Galatasaray’da da oynamış yakın arkadaşım Marcelo Carrusca ile
konuşmuştum. O da bana Türk taraftarının ne kadar tutkulu olduğundan
bahsetmişti. Ama Beşiktaş taraftarının tutkusu kesinlikle diğer takım
taraftarlarından çok daha farklı ve yoğun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder