3 Mart 2015 Salı

Asla pişman olmadan yaşa / Carlos Arroyo

Onu üç kelimeyle tarif et deseniz: “Tutku, Hırs, Mücadele” derim. Öyle bir adamdan bahsediyoruz ki, basketbol sahasına girdiği andan itibaren bambaşka birine dönüşüyor. Biz de bu gördüğünüz harika fotoğraflar çekilirken, maçlarda ki enerjisinin kaynağını daha iyi anlıyoruz. Her karede “daha iyisi olabilir, bir daha çekelim,” diyen Potanın Kralı hakkında her şeyi okumaya hazır mısınız?



En başından başlayalım. Basketbol hayatına nasıl girdi?
Çok erken yaşlarda babam, bana ve ikiz kardeşime basketbolu öğretti. Sanırım 5 yaşındaydım. Evden çıkıp yakındaki parka gidiyorduk. Daha o zamanlar evde NBA izler, profesyonel basketbol oyuncularına hayranlık duyardık. Babam aslında avukat ancak konu basketbol olunca inanılmaz tutkulu. Kendi profesyonel olarak hiç bir zaman oynamamış. Sadece arkadaşlarıyla parkta oynardı. Ülkem Porto Riko’da basketbol kulübünde yöneticilik de yaptı. Okulda arkadaşlarımla, evde babamla hep basketbolun içinde oldum. Çocuk yaşta ben de basketbolun içindeki tutkuyu keşfettim.

Babalar normalde çocuklarını bir şeye yönlendirirken farkında olmadan üzerlerinde baskı da kurarlar. Sen de o baskıyı hissettin mi?
Hiç bir zaman hissetmedim, çünkü zaten içimde o tutkuyu keşfetmiştim. Oyunu sevmem için beni yönlendirmesi gerekmedi, kendi kendime sevdim. İkiz kardeşim de seviyordu ama onun dikkati başka şeylerde dağılabiliyordu. Bir süre oynadı, sonra bıraktı.

Şimdi ne yapıyor?
Profesyonel hayatta sanırım benim karşıma çıkan fırsatlar ona çıkmadı. Çocukken aynı takımlarda oynadık. Şimdi doğduğum şehirdeki belediyede iyi bir görevde çalışıyor ve mutlu. Çok güzel bir kızı var. Ben basketbolu profesyonel bir iş olarak tercih ettim, o etmedi. Bir de tabii ben şanslıydım. Sağlığım da müsaade etti. İnsanın sevdiği, tutkuyla bağlı olduğu işi profesyonel olarak yapabilmesi Tanrı’nın büyük bir lütfu.

Peki Amerika macerası nasıl başladı?
Porto Riko’da hep alt yapılarda ve genç takımlarda oynadım. O dönem tek hayalim bir gün NBA’de oynamaktı. Kolej yaşına geldiğimde, bir yıl Georgia’da okumak için burs kazandım. Bir yılın sonunda tekrar ülkeme dönüp liseyi bitirdim. Sonrasında Miami’de bir üniversiteye kabul edildim. 18 yaşında valizim elimde ailemden ayrılıp Amerika’ya okumaya ve basketbol oynamaya gittim. O günden beri de tatiller ve milli maçlar dışında bir daha maalesef hiç ailemin yanına dönemedim.

NBA’de oynarken bir yandan da okuyor muydun?
Bütün hayalim bir gün NBA’de oynamaktı. Ben de hayallerimin peşinden gittim. Basketbol oynamaya ve NBA’ye gitmeye o kadar odaklanmıştım ki, maalesef üniversiteyi bitiremedim. Yaz okullarına da milli maçlar nedeniyle devam etme şansım olmadı. Sonrasında zaten NBA’de takımla kampa katılma fırsatım olunca onu tercih ettim. Ailem çok gurur duydu. Düşünsenize çocukluk hayalimdi.

Aynı dönemde evlendin de değil mi?
Okulun ilk yılında şimdiki eşimle tanıştım. Amigo takımının başıydı. Başıma gelen en güzel şey O’dur. Hayatıma ondan sonra düzen ve disiplin geldi diyebilirim. 24 yaşındayken evlendim. 26 yaşındayken de ilk kızımız oldu. O zaman gerçekten aile olduğumuzu hissettim. Sonra bir kızımız daha oldu. İtiraf etmeliyim bir oğlan çok istiyordum. Üçüncü çocuğumuz erkek oldu. Şimdi dokuz, dört ve iki yaşındalar.

Gençlik dönemine dair en çok özlediğin şey ne?
O günlerin bir daha gelmeyeceğini bilmek ve bunu kabullenmek gerçekten çok zor bir duygu. Hayatına bakıyorsun bir çok güzel hatıran var ve onlara geri dönüş şansın yok. Bugün geldiğim yere ve olduğum insana dönüşmem için o anlar hep bana ilham verdi. Hatırlıyorum daha 10 yaşında bir çocukken doğum günü pastamı üflediğimde içimden tuttuğum dilek hep bir gün NBA’de oynamaktı.

Bugün doğum günü pastanı üflerken ne diliyorsun?
Çocuklarım için sağlık, mutluluk ve diledikleri her şeyin gerçek olmasını. Onlara her zaman birbirlerini sevmelerini ve destek olmalarını öğütlüyorum. Hayattaki en önemli şey aile ve ancak bu şekilde aile bağlarımızı kuvvetli tutabilirler. Ben de babamdan böyle öğrendim. Biliyorum her aile böyle değil. Hep şükrediyorum, bizi manevi değerlerin önemi ile büyüten ve hayallerimizin peşinden gitmemizi öğütleyen bir aileye sahiptim. Ben de şimdi aynısını çocuklarıma öğretmeye çalışıyorum. Çünkü günün sonunda her şey bitiyor ve geriye bir tek aile kalıyor.

Çocukluğuna dair hatırladığın en güzel anın ne?
Porto Riko’da Fajardo adında küçük bir şehirde yaşıyorduk. Oynadığım genç takımı ise başkent San Juan’daydı. İki şehrin arası bir saat. Babam her gün kardeşim ve beni okuldan alır, antrenmana götürürdü. İşte o yola, o arabaya geri dönmeyi çok isterdim. Yol boyunca şakalaşır, müzik dinler, her şey hakkında konuşurduk. Babam o yolculuklar boyunca bize hayat hakkında çok şey öğretti. Şimdi onun da bizler için ne kadar fedakarlık yaptığını daha iyi anlıyorum. Her gün ofise gider, işlerini bizim okul çıkış saatimize kadar bitirmeye çalışır ve sonra bizi antrenmana götürürdü.



KAÇ SAYI YAPTIĞIN DEĞİL KAÇ ŞAMPİYONLUK YAŞADIĞIN HATIRLANIR

Hayallerinin peşinden gittin ve NBA’de oynadın. NBA’de oynamakla, Avrupa’da oynamak arasında nasıl farklar var?
Yaşam tarzları bir kere çok farklı. Özel uçaklar, en iyi oteller, en iyi yemekler size her türlü imkan sağlanır. Havaalanında güvenlik kontrolünden dahi geçmezsiniz. En büyük sponsorlar daima peşinizdedir. Orası ışıltılarla dolu büyülü bir dünya. Avrupa ise daha farklı. Yemeklerden, seyahatlere kadar sen her şeye adapte olmak zorundasın. Konuşulan dil bile farklı, gitmek istediğin yeri bile anlatmak bazen zorlu bir süreç. Oyun ve kuralların farklılığından hiç bahsetmiyorum bile.

NBA’de en çok hangi takımda mutluydun? 
Hepsi birbirinden farklı bir tecrübeydi ve güzeldi. Utah’da en iyi yıllarımı geçirdim. Orlando’da hep oynamak istemiştim, oynadım. Evimde, Miami’de de aynı şekilde. Detroit ile final oynadık, muhteşemdi bir duyguydu.

Sence bir gün Avrupa basketbolu, NBA ile rekabet edebilir mi?
Tabii ki. Son bir kaç yılda Avrupa’da bazı takımlar zaten bunu gösterdi. Evet NBA her geçen gün daha da gelişiyor ama dünyada da gelişiyor. Bunu bazen yapılan dostluk maçlarında da görüyoruz. Daha önce NBA ve diğerleri diye basketboldan bahsedilirdi. Artık Avrupa’da da bir çok takımdan ve oyuncudan bahsediliyor.

30 yaşından önce sahada oyun stilin daha çok her pozisyonda olan oyuncuydu. Sonrasında ise sana ihtiyaç olduğunda ortaya çıkan, sorumluluk alan ve takımı ateşleyen bir oyuncuya dönüştün.
Tecrübe. Uzun yıllar oynayınca basketbol size oyunu farklı görebilme yeteneği kazanmanızı sağlıyor. Ben sahada takımı ateşleyen, motive eden, “hadi hadi” diye bağıran bir pozisyondayım. Basketbolu oynamayı sevdiğim kadar üzerine çalışmayı da seviyorum. Bir maçtan sonra hep neyi daha iyi yapabilirdik diye düşünürüm. Oyunu karmaşıklaştırmadan, daha basit bir şekilde nasıl kazanabiliriz diye kafa yorarım. Kendimi eleştirme konusunda hep çok katı ve acımasız olmuşumdur. Belki de başarıya ulaşmamı sağlayan budur. Bir kere başarılı olunca onunla yetinmem. Daha fazlasını isterim. İnsanlar sizin kaç sayı yaptığınızı hatırlamaz, kaç şampiyonluk yaşadığınızı hatırlar. Emekli olduğumda insanların Carlos Arroyo ile ilgili ne hatırlayacağı benim için önemli.

Geçen sezon Fenerbahçe maçına çıkmama kararı alındığında neler hissettin?
Kaybolmuş gibiydim. Anlamaya çalışıyordum. Kazanmak için, her yıl şampiyon olmak için oynarsınız. İlk duyduğumda kafamda sürekli bütün sezon geçirdiğimiz maçlar dönüp duruyordu. Zorlu bir süreçten geçmiştik ve şimdi takım arkadaşlarımla birbirimize sarılıp, belki ağlayıp şampiyonluk kutlama şansım ortadan kaybolmuştu. Bu oyunu zaten o son sahne için oynarsınız. İşte bu yüzden kendimi tamamen boş, yarım hissediyordum. Sonrasında bu karara saygı duydum. Bu bir takım kararıdır ve o takımın bir parçası olmak o kararın da bir parçası olmaktır.

Kaç yıl daha oynamayı düşünüyorsun?
Bazen vücudum dört yıl daha oynarsın diyor, bazen “Carlos bu son yılın,” diyor. Bilemiyorum. Eğer mental olarak kuvvetliysen daha uzun devam edebilirsin. Bu iş tamamen kendini itmekle alakalı.

Sen kendini mental olarak nasıl kuvvetli tutuyorsun?
Hep en iyisi olmak istiyorum. En iyisi olmak için önce kötü olmayı da tecrübe etmelisin. Kötü zamanlarım olduğunda, yani kaybettiğimde, sabahları antrenman yapmak istemeyerek uyandığımda, sakatlandığımda, kendimi zorlamayı severim. Yani bedenim pes ettiğinde, beynim ona hep “hadi kalk” der. Benim hayattaki en büyük motivasyonum, şu an yaptığım işi yapabilmek. Oyunu seviyorum, taraftarların tezahüratını seviyorum. Bugün sahip olduğum her şeyi basketbola borçluyum. O yüzden bu oyuna saygı duymak, en iyisini yapmak zorundayım.

Kızılyıldız maçında 50 dakika sahada kaldın. Senin yaşında bir oyuncu için bu inanılmaz bir şey.
Ben oyun sırasında farkında değildim. Maçtan sonra koç yanıma gelip elimi sıktı ve tebrik etti. 50 dakika oynayarak EuroLeague rekorunu kırmışım. O an o kadar çok kazanmayı istiyordum ki, süreyi, ne kadar yorulduğumu hissetmedim.

Rutin bir antrenman programın ne?
Ben diyet yapmaya pek inanmam. Benim modelim sıkı çalıştığın sürece istediğim her şeyi yemek. Maçlar ve yoğun seyahat planımız çok iyi beslenmemize pek olanak sağlamıyor açıkçası. Herkes gibi benim de tuza, yağa, karbonhidrata ihtiyacım oluyor. Eğer yeterince idman yaparsam hepsini yiyebiliyorum. Vitamin takviyesi alıyorum. Takım olarak salonda haftada en az 2-3 kez ağırlık çalışması yapıyoruz. Bunun dışında kardiyo egzersiz yapmıyoruz, çünkü fazlasını sahada antrenmanda yapıyor oluyoruz.

Profesyonel kariyerini uzatmak için bir oyuncu neler yapmalı?
Sezon bitince, milli takıma gidiyorum ki bu da benim bütün bir yazım demek. Sadece 2 hafta tatil yapabiliyorum. Artık daha fazla dinlenmek için vakit ayırmalıyım biliyorum. Maçtan bir gün önce mutlaka masaj yaptırıyorum. Kaslarıma iyi geldiği kadar zihinsel olarak gevşememi sağlıyor. Doğru beslenme, iyi uyku, vücudu susuz bırakmamak önemli. Benim yaşımda sakatlıktan iyileşip geri dönmek artık daha uzun sürüyor. Bu yüzden sakatlanmamaya, vücudumu kuvvetli tutmaya çalışıyorum. Zaten içki, sigara gibi alışkanlığım hiç olmadı.


AYRILSAK DA TARAFTARLAR SAYGI DUYABİLMELİ

Beşiktaş taraftarlarının tepkisi Galatasaray’a transfer olduğunda nasıl oldu?
Acımasızdı diyebilirim. Böyle bir tepki beklemiyordum. Şunu anlamalarını beklerdim, bu her şeyden önce Beşiktaş kulübünün kararıydı. Bütçeleri düşürerek aslında bir bakıma bana ve bazı arkadaşlarıma kapıları kapadılar. Galatasaray iyi bir teklifle geldi ve şimdi burada olmaktan çok mutluyum. Başta taraftarların bugüne kadar onlar için yaptıklarımıza saygı duyacağını ve anlayacağını beklemiştim. Ama öyle olmadı, ben de artık kabullendim.

Fenerbahçe’den teklif aldın mı?
Hayır. Ben şu an kulübüme ve takımıma tamamen bağlıyım.

Futbol maçlarına gidiyor musun?
Gitmek isterdim ama çok yoğun bir takvimimiz olduğu için mümkün olmuyor.

Galatasaray futbol takımında en çok hangi oyuncuyu beğeniyorsun?
Melo. Onun saha içindeki hırsı ve tutkusunu takdir ediyorum.

Boş zamanlarında İstanbul’da nerelere gitmeyi seviyorsun?
Etiler ve Bebek.

En çok sevdiğin yemek?
Et yemekleri ve steakhouse restaurantlar

En son ne zaman ağladın?
Oğlum doğduğunda. Ben pek ağlayan bir insan değilim. Genelde ailemle ilgili konular beni ağlatır.

Sinirlendiğinde ne yaparsın?
Eskiden elime geçeni fırlatırdım, artık yapmıyorum. Kafamın içinde sürekli kendimle konuşuyorum.

En büyük korkun ne?
Ailemden birini kaybetmek.

5 yıl sonra nerede olacaksın?
Bahama’da ailemle kariyerimin bitişini ve yeni bir sayfanın açılışını kutlarken olmak isterim.

Müziğe ilgini biliyorum, emekli olunca onunla ilgili bir şeyler yapmak planlarında var mı?
Biraz yaşlanmış olacağım ama belki bir kaç genç yetenekle kontrat imzalayıp onları geliştirip sunmayı düşünebilirim. Ama benim asıl bildiğim iş basketbol, bu yüzden bir şekilde bu işin içinde kalmayı isterim.

Sihirli bir değneğin olsa geçmişine dair neyi değiştirmek istersin?
Üniversiteyi bitirmiş olmayı isterdim.

En nefret ettiğin kelime?
Kıskançlık

Duymayı en sevdiğin kelime?
Kelime değil ama cümle diyelim, “Baba seni çok seviyorum.”

Heyecanını ne öldürür?
Kaybetmek

Carlos Arroyo olmasaydın kim olmak isterdin?
Tam bir isim söyleyemem bir çok işle ilgilenebilen insanları çok seviyorum. Mesela Justin Timberlake iyi bir şarkıcı, iyi bir aktör, iyi bir sahne sanatçısı. Her şeyi iyi yapabilen biri olmayı isterdim.

En kötü alışkanlığın ne?
Düşünmeden konuşmak

Kahramanın kim?
Ailem

Hayat sloganın ne?
Asla pişman olmadan yaşa

Mutsuzluğun tanımı senin için ne?
Sevdiğin insanlar tarafından aldatılmak

Öldüğünde seni kapıda bekleyen Tanrı’dan ne duymak istersin?
Aferin oğlum iyi bir iş yaptın



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder