Onu üç kelimeyle tarif et deseniz: “Tutku, Hırs,
Mücadele” derim. Öyle bir adamdan bahsediyoruz ki, basketbol sahasına girdiği
andan itibaren bambaşka birine dönüşüyor. Biz de bu gördüğünüz harika
fotoğraflar çekilirken, maçlarda ki enerjisinin kaynağını daha iyi anlıyoruz.
Her karede “daha iyisi olabilir, bir daha çekelim,” diyen Potanın Kralı
hakkında her şeyi okumaya hazır mısınız?
En başından başlayalım. Basketbol hayatına nasıl
girdi?
Çok erken
yaşlarda babam, bana ve ikiz kardeşime basketbolu öğretti. Sanırım 5
yaşındaydım. Evden çıkıp yakındaki parka gidiyorduk. Daha o zamanlar evde NBA
izler, profesyonel basketbol oyuncularına hayranlık duyardık. Babam aslında
avukat ancak konu basketbol olunca inanılmaz tutkulu. Kendi profesyonel olarak
hiç bir zaman oynamamış. Sadece arkadaşlarıyla parkta oynardı. Ülkem Porto
Riko’da basketbol kulübünde yöneticilik de yaptı. Okulda arkadaşlarımla, evde
babamla hep basketbolun içinde oldum. Çocuk yaşta ben de basketbolun içindeki
tutkuyu keşfettim.
Babalar normalde çocuklarını bir şeye
yönlendirirken farkında olmadan üzerlerinde baskı da kurarlar. Sen de o baskıyı
hissettin mi?
Hiç bir zaman
hissetmedim, çünkü zaten içimde o tutkuyu keşfetmiştim. Oyunu sevmem için beni
yönlendirmesi gerekmedi, kendi kendime sevdim. İkiz kardeşim de seviyordu ama
onun dikkati başka şeylerde dağılabiliyordu. Bir süre oynadı, sonra bıraktı.
Şimdi ne yapıyor?
Profesyonel
hayatta sanırım benim karşıma çıkan fırsatlar ona çıkmadı. Çocukken aynı
takımlarda oynadık. Şimdi doğduğum şehirdeki belediyede iyi bir görevde
çalışıyor ve mutlu. Çok güzel bir kızı var. Ben basketbolu profesyonel bir iş
olarak tercih ettim, o etmedi. Bir de tabii ben şanslıydım. Sağlığım da müsaade
etti. İnsanın sevdiği, tutkuyla bağlı olduğu işi profesyonel olarak yapabilmesi
Tanrı’nın büyük bir lütfu.
Peki Amerika macerası nasıl başladı?
Porto Riko’da hep
alt yapılarda ve genç takımlarda oynadım. O dönem tek hayalim bir gün NBA’de
oynamaktı. Kolej yaşına geldiğimde, bir yıl Georgia’da okumak için burs
kazandım. Bir yılın sonunda tekrar ülkeme dönüp liseyi bitirdim. Sonrasında Miami’de
bir üniversiteye kabul edildim. 18 yaşında valizim elimde ailemden ayrılıp
Amerika’ya okumaya ve basketbol oynamaya gittim. O günden beri de tatiller ve
milli maçlar dışında bir daha maalesef hiç ailemin yanına dönemedim.
NBA’de oynarken bir yandan da okuyor muydun?
Bütün hayalim bir
gün NBA’de oynamaktı. Ben de hayallerimin peşinden gittim. Basketbol oynamaya
ve NBA’ye gitmeye o kadar odaklanmıştım ki, maalesef üniversiteyi bitiremedim.
Yaz okullarına da milli maçlar nedeniyle devam etme şansım olmadı. Sonrasında
zaten NBA’de takımla kampa katılma fırsatım olunca onu tercih ettim. Ailem çok
gurur duydu. Düşünsenize çocukluk hayalimdi.
Aynı dönemde evlendin de değil mi?
Okulun ilk
yılında şimdiki eşimle tanıştım. Amigo takımının başıydı. Başıma gelen en güzel
şey O’dur. Hayatıma ondan sonra düzen ve disiplin geldi diyebilirim. 24
yaşındayken evlendim. 26 yaşındayken de ilk kızımız oldu. O zaman gerçekten
aile olduğumuzu hissettim. Sonra bir kızımız daha oldu. İtiraf etmeliyim bir
oğlan çok istiyordum. Üçüncü çocuğumuz erkek oldu. Şimdi dokuz, dört ve iki yaşındalar.
Gençlik dönemine dair en çok özlediğin şey ne?
O günlerin bir
daha gelmeyeceğini bilmek ve bunu kabullenmek gerçekten çok zor bir duygu.
Hayatına bakıyorsun bir çok güzel hatıran var ve onlara geri dönüş şansın yok.
Bugün geldiğim yere ve olduğum insana dönüşmem için o anlar hep bana ilham
verdi. Hatırlıyorum daha 10 yaşında bir çocukken doğum günü pastamı üflediğimde
içimden tuttuğum dilek hep bir gün NBA’de oynamaktı.
Bugün doğum günü pastanı üflerken ne diliyorsun?
Çocuklarım için sağlık,
mutluluk ve diledikleri her şeyin gerçek olmasını. Onlara her zaman
birbirlerini sevmelerini ve destek olmalarını öğütlüyorum. Hayattaki en önemli
şey aile ve ancak bu şekilde aile bağlarımızı kuvvetli tutabilirler. Ben de
babamdan böyle öğrendim. Biliyorum her aile böyle değil. Hep şükrediyorum, bizi
manevi değerlerin önemi ile büyüten ve hayallerimizin peşinden gitmemizi
öğütleyen bir aileye sahiptim. Ben de şimdi aynısını çocuklarıma öğretmeye
çalışıyorum. Çünkü günün sonunda her şey bitiyor ve geriye bir tek aile kalıyor.
Çocukluğuna dair hatırladığın en güzel anın ne?
Porto Riko’da
Fajardo adında küçük bir şehirde yaşıyorduk. Oynadığım genç takımı ise başkent
San Juan’daydı. İki şehrin arası bir saat. Babam her gün kardeşim ve beni
okuldan alır, antrenmana götürürdü. İşte o yola, o arabaya geri dönmeyi çok
isterdim. Yol boyunca şakalaşır, müzik dinler, her şey hakkında konuşurduk.
Babam o yolculuklar boyunca bize hayat hakkında çok şey öğretti. Şimdi onun da
bizler için ne kadar fedakarlık yaptığını daha iyi anlıyorum. Her gün ofise
gider, işlerini bizim okul çıkış saatimize kadar bitirmeye çalışır ve sonra
bizi antrenmana götürürdü.
KAÇ SAYI YAPTIĞIN DEĞİL KAÇ ŞAMPİYONLUK YAŞADIĞIN
HATIRLANIR
Hayallerinin peşinden gittin ve NBA’de oynadın. NBA’de
oynamakla, Avrupa’da oynamak arasında nasıl farklar var?
Yaşam tarzları
bir kere çok farklı. Özel uçaklar, en iyi oteller, en iyi yemekler size her
türlü imkan sağlanır. Havaalanında güvenlik kontrolünden dahi geçmezsiniz. En
büyük sponsorlar daima peşinizdedir. Orası ışıltılarla dolu büyülü bir dünya.
Avrupa ise daha farklı. Yemeklerden, seyahatlere kadar sen her şeye adapte
olmak zorundasın. Konuşulan dil bile farklı, gitmek istediğin yeri bile
anlatmak bazen zorlu bir süreç. Oyun ve kuralların farklılığından hiç
bahsetmiyorum bile.
NBA’de en çok hangi takımda mutluydun?
Hepsi birbirinden
farklı bir tecrübeydi ve güzeldi. Utah’da en iyi yıllarımı geçirdim. Orlando’da
hep oynamak istemiştim, oynadım. Evimde, Miami’de de aynı şekilde. Detroit ile
final oynadık, muhteşemdi bir duyguydu.
Sence bir gün Avrupa basketbolu, NBA ile rekabet
edebilir mi?
Tabii ki. Son bir
kaç yılda Avrupa’da bazı takımlar zaten bunu gösterdi. Evet NBA her geçen gün
daha da gelişiyor ama dünyada da gelişiyor. Bunu bazen yapılan dostluk
maçlarında da görüyoruz. Daha önce NBA ve diğerleri diye basketboldan
bahsedilirdi. Artık Avrupa’da da bir çok takımdan ve oyuncudan bahsediliyor.
30 yaşından önce sahada oyun stilin daha çok her
pozisyonda olan oyuncuydu. Sonrasında ise sana ihtiyaç olduğunda ortaya çıkan,
sorumluluk alan ve takımı ateşleyen bir oyuncuya dönüştün.
Tecrübe. Uzun
yıllar oynayınca basketbol size oyunu farklı görebilme yeteneği kazanmanızı
sağlıyor. Ben sahada takımı ateşleyen, motive eden, “hadi hadi” diye bağıran
bir pozisyondayım. Basketbolu oynamayı sevdiğim kadar üzerine çalışmayı da
seviyorum. Bir maçtan sonra hep neyi daha iyi yapabilirdik diye düşünürüm.
Oyunu karmaşıklaştırmadan, daha basit bir şekilde nasıl kazanabiliriz diye kafa
yorarım. Kendimi eleştirme konusunda hep çok katı ve acımasız olmuşumdur. Belki
de başarıya ulaşmamı sağlayan budur. Bir kere başarılı olunca onunla yetinmem.
Daha fazlasını isterim. İnsanlar sizin kaç sayı yaptığınızı hatırlamaz, kaç
şampiyonluk yaşadığınızı hatırlar. Emekli olduğumda insanların Carlos Arroyo
ile ilgili ne hatırlayacağı benim için önemli.
Geçen sezon Fenerbahçe maçına çıkmama kararı
alındığında neler hissettin?
Kaybolmuş gibiydim.
Anlamaya çalışıyordum. Kazanmak için, her yıl şampiyon olmak için oynarsınız.
İlk duyduğumda kafamda sürekli bütün sezon geçirdiğimiz maçlar dönüp duruyordu.
Zorlu bir süreçten geçmiştik ve şimdi takım arkadaşlarımla birbirimize sarılıp,
belki ağlayıp şampiyonluk kutlama şansım ortadan kaybolmuştu. Bu oyunu zaten o
son sahne için oynarsınız. İşte bu yüzden kendimi tamamen boş, yarım
hissediyordum. Sonrasında bu karara saygı duydum. Bu bir takım kararıdır ve o
takımın bir parçası olmak o kararın da bir parçası olmaktır.
Kaç yıl daha oynamayı düşünüyorsun?
Bazen vücudum
dört yıl daha oynarsın diyor, bazen “Carlos bu son yılın,” diyor. Bilemiyorum.
Eğer mental olarak kuvvetliysen daha uzun devam edebilirsin. Bu iş tamamen
kendini itmekle alakalı.
Sen kendini mental olarak nasıl kuvvetli
tutuyorsun?
Hep en iyisi
olmak istiyorum. En iyisi olmak için önce kötü olmayı da tecrübe etmelisin.
Kötü zamanlarım olduğunda, yani kaybettiğimde, sabahları antrenman yapmak
istemeyerek uyandığımda, sakatlandığımda, kendimi zorlamayı severim. Yani bedenim
pes ettiğinde, beynim ona hep “hadi kalk” der. Benim hayattaki en büyük
motivasyonum, şu an yaptığım işi yapabilmek. Oyunu seviyorum, taraftarların
tezahüratını seviyorum. Bugün sahip olduğum her şeyi basketbola borçluyum. O
yüzden bu oyuna saygı duymak, en iyisini yapmak zorundayım.
Kızılyıldız maçında 50 dakika sahada kaldın. Senin
yaşında bir oyuncu için bu inanılmaz bir şey.
Ben oyun
sırasında farkında değildim. Maçtan sonra koç yanıma gelip elimi sıktı ve tebrik
etti. 50 dakika oynayarak EuroLeague rekorunu kırmışım. O an o kadar çok
kazanmayı istiyordum ki, süreyi, ne kadar yorulduğumu hissetmedim.
Rutin bir antrenman programın ne?
Ben diyet yapmaya
pek inanmam. Benim modelim sıkı çalıştığın sürece istediğim her şeyi yemek.
Maçlar ve yoğun seyahat planımız çok iyi beslenmemize pek olanak sağlamıyor
açıkçası. Herkes gibi benim de tuza, yağa, karbonhidrata ihtiyacım oluyor. Eğer
yeterince idman yaparsam hepsini yiyebiliyorum. Vitamin takviyesi alıyorum.
Takım olarak salonda haftada en az 2-3 kez ağırlık çalışması yapıyoruz. Bunun
dışında kardiyo egzersiz yapmıyoruz, çünkü fazlasını sahada antrenmanda yapıyor
oluyoruz.
Profesyonel kariyerini uzatmak için bir oyuncu
neler yapmalı?
Sezon bitince,
milli takıma gidiyorum ki bu da benim bütün bir yazım demek. Sadece 2 hafta
tatil yapabiliyorum. Artık daha fazla dinlenmek için vakit ayırmalıyım
biliyorum. Maçtan bir gün önce mutlaka masaj yaptırıyorum. Kaslarıma iyi
geldiği kadar zihinsel olarak gevşememi sağlıyor. Doğru beslenme, iyi uyku,
vücudu susuz bırakmamak önemli. Benim yaşımda sakatlıktan iyileşip geri dönmek
artık daha uzun sürüyor. Bu yüzden sakatlanmamaya, vücudumu kuvvetli tutmaya
çalışıyorum. Zaten içki, sigara gibi alışkanlığım hiç olmadı.
AYRILSAK DA TARAFTARLAR SAYGI DUYABİLMELİ
Beşiktaş taraftarlarının tepkisi Galatasaray’a
transfer olduğunda nasıl oldu?
Acımasızdı
diyebilirim. Böyle bir tepki beklemiyordum. Şunu anlamalarını beklerdim, bu her
şeyden önce Beşiktaş kulübünün kararıydı. Bütçeleri düşürerek aslında bir
bakıma bana ve bazı arkadaşlarıma kapıları kapadılar. Galatasaray iyi bir
teklifle geldi ve şimdi burada olmaktan çok mutluyum. Başta taraftarların
bugüne kadar onlar için yaptıklarımıza saygı duyacağını ve anlayacağını
beklemiştim. Ama öyle olmadı, ben de artık kabullendim.
Fenerbahçe’den teklif aldın mı?
Hayır. Ben şu an
kulübüme ve takımıma tamamen bağlıyım.
Futbol maçlarına gidiyor musun?
Gitmek isterdim
ama çok yoğun bir takvimimiz olduğu için mümkün olmuyor.
Galatasaray futbol takımında en çok hangi oyuncuyu
beğeniyorsun?
Melo. Onun saha
içindeki hırsı ve tutkusunu takdir ediyorum.
Boş zamanlarında İstanbul’da nerelere gitmeyi
seviyorsun?
Etiler ve Bebek.
En çok sevdiğin yemek?
Et yemekleri ve
steakhouse restaurantlar
En son ne zaman ağladın?
Oğlum doğduğunda.
Ben pek ağlayan bir insan değilim. Genelde ailemle ilgili konular beni ağlatır.
Sinirlendiğinde ne yaparsın?
Eskiden elime
geçeni fırlatırdım, artık yapmıyorum. Kafamın içinde sürekli kendimle konuşuyorum.
En büyük korkun ne?
Ailemden birini
kaybetmek.
5 yıl sonra nerede olacaksın?
Bahama’da ailemle
kariyerimin bitişini ve yeni bir sayfanın açılışını kutlarken olmak isterim.
Müziğe ilgini biliyorum, emekli olunca onunla
ilgili bir şeyler yapmak planlarında var mı?
Biraz yaşlanmış
olacağım ama belki bir kaç genç yetenekle kontrat imzalayıp onları geliştirip
sunmayı düşünebilirim. Ama benim asıl bildiğim iş basketbol, bu yüzden bir
şekilde bu işin içinde kalmayı isterim.
Sihirli bir değneğin olsa geçmişine dair neyi
değiştirmek istersin?
Üniversiteyi
bitirmiş olmayı isterdim.
En nefret ettiğin kelime?
Kıskançlık
Duymayı en sevdiğin kelime?
Kelime değil ama
cümle diyelim, “Baba seni çok seviyorum.”
Heyecanını ne öldürür?
Kaybetmek
Carlos Arroyo olmasaydın kim olmak isterdin?
Tam bir isim
söyleyemem bir çok işle ilgilenebilen insanları çok seviyorum. Mesela Justin
Timberlake iyi bir şarkıcı, iyi bir aktör, iyi bir sahne sanatçısı. Her şeyi
iyi yapabilen biri olmayı isterdim.
En kötü alışkanlığın ne?
Düşünmeden
konuşmak
Kahramanın kim?
Ailem
Hayat sloganın ne?
Asla pişman
olmadan yaşa
Mutsuzluğun tanımı senin için ne?
Sevdiğin insanlar
tarafından aldatılmak
Öldüğünde seni kapıda bekleyen Tanrı’dan ne duymak
istersin?
Aferin oğlum iyi
bir iş yaptın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder