2 Şubat 2016 Salı

Sokaklardan şampiyonluğa: Lukas PODOLSKI

Futbola nasıl başladın?
Aslına bakarsan ben futbola sokakta başladım ve sokakta öğrendim. Zaten yaşadığımız yer bir çeşit sosyal konutlardı. Bir çok farklı ülkeden insanla aynı mahallede oturduğumuz için çok yabancı arkadaş edindim. O zaman tek eğlencemiz hep beraber sokakta futbol oynamaktı. Meslektaşlarıma nazaran alt yapıya nispeten geç başladım.

Ailen hangi takım taraftarı?
FC Köln.

Türkiye’de aileler hangi takımı tutuyorsa çocuklarını da onun alt yapısına yazdırır. Sizde de böyle bir gelenek var mı?
Evet aynı şey bizim için de geçerli. Mecbur değildim, başka kulüplerden de teklif almıştım. Ancak ben de ailem gibi Köln taraftarıyım ve o yüzden hiç tereddüt etmedim.

Çocukluğun desem aklına neler geliyor?
Çok güzel bir çocukluk geçirdim. Bugünkü gibi akıllı telefonların, sanal bir dünyanın olmadığı; gerçek, saf bir mutluluğun olduğu bir çocukluktu. Maddi imkanları yüksek olan bir aile değildik ama bir arada ve mutluyduk. Okuldan gelirken yolda arkadaşlarla “Ne zaman toplanıyoruz?” diye konuşup, eve gidip sonra hemen kendimizi sokağa, futbola atardık. Paranın, ne giydiğimizin, nereye gittiğimizin hiç bir öneminin olmadığı günlerdi. Hayatımda geri dönecek olsam çocukluğuma dönmek isterim.

Alman alt yapısının sırrı ne?
Bu bir kaç yılda olan bir başarı değiller, uzun zaman gerekiyor. Bir kere her Alman takımına bir akademi, futbol okulu kurulması zorunlu hale getirildi. Gençlere yönelik bir sistem oluşturuldu. Benim zamanımda böyle bir imkan sağlanmıyordu. Futbol oynamak için bir çocuk en az 10 km yürümek ya da bisiklete binmek zorundaydı. Şimdi neredeyse her mahallede bir futbol okulu var. Bu da çocukların profesyonel olması için fırsatı onların ayağına getiriyor. Kendimle ilgili en çok gurur duyduğum noktalardan biridir, geldiğim yere gerçekten zor şartlar altında çok çalışarak geldim.



TÜRKİYE BU SİSTEMLE TARAFTAR KAYBEDİYOR

Türk futbolunun sence zayıf yanları ne?
Biliyorsun, çok farklı ülkelerde futbol oynadım. Bu da çok farklı deneyimler demek. Türkiye’deki alt yapı ile ilgili bir konuda ahkam kesmek istemem, çünkü henüz burada yeniyim ve bir eleştiri yapacak kadar tecrübe yaşamadım. Ama illa bir eleştiri yapacaksak bunu önce kendimizle ilgili yapmalıyız diye düşünüyorum. Mesela benim kulübümün gençleri UEFA Gençlik Ligi’nde Benfica’ya 11-1 yenildi. Böyle bir şey kabul edilemez. Ama bu neden oldu dersen, işte henüz o konuda bir tespit yapacak kadar deneyim yaşamadım.

Türkiye’deki futbol sistemini ve taraftarları nasıl değerlendirirsin?
Türkiye için söyleyeceğim en temel şey seyirci sayısının azlığı. Bunu Pasolig’e bağlıyorlar. Bilmiyorum gerçek sebep bu mu? Mesela maçlar Cumartesi, Pazar günleri neredeyse akşam sekizde başlıyor. Bu ne kadar doğru bir uygulama konuşmak lazım. Almanya’da olduğu gibi gündüz maçları olabilir. Ancak o zaman aileleri çocuklarıyla birlikte stada çekebilirsin. Almanya’da gündüz maçları adeta bir festival yeridir. Pazartesi akşamı sekizde maç oynatıyorsun, bitmesi on oluyor, eve gelmen on bir. Ertesi gün okul var, iş var. benim oğlum nasıl stada gelip maç izleyebilsin ki. Sadece bu kadar da değil, bilet fiyatları da çok yüksek burada. İnsanların öyle bir alım gücü var mı bakalım. Böyle olunca ne oluyor? Adam kazancıyla ayda ancak bir maça çocuğunu alıp gidebiliyor. Ben sistemi yapamam tabii ki, ama gördüklerimi bu sistemin içerisinde bir oyuncu olarak söyleyebilirim. Bu fiyatlarla, bu uygulamalarla, bu saatlere maç koyarak sadece taraftar kaybedersin. Profesyonel bir futbolcu o sahaya kendi için olduğu kadar taraftarlar için de çıkar. Dolu tribün onu motive eder. 50 bin kişilik stadyuma, sadece 5000 kişi geliyorsa, demek ki taraftar kaybediyorsun. Boş tribünlere oynamanın ne anlamı var ki? Hiç.

Hayatını değiştiren bir adam var mı?
Tek bir kişiyi seçmek kolay değil. Ailem var, eşim, çocuğum var. ama kariyer anlamında benim için önemli bir isimse soru, cevap Marcel Koller. Köln’de oynadığım dönem teknik direktörümdü ve bir Hamburg maçında ilk defa onunla Bundesliga’da ilk 11’de maça çıktım. Tamam onun da o dönem bana ihtiyacı vardı ve beni genç takımdan A takıma çıkardı. Ancak beni iyi bir futbolcu olmak için bu kadar zorlamasa, bana o şansı vermese ben belki buralara gelemeyecektim. Genç yaşlarda her futbolcunun öyle bir teknik direktöre ihtiyacı olur. Önce sana güvenecek, sonra zorlayacak ve sonra da şans verecek. Bir futbolcuyu ancak bu tip bir hoca geliştirebilir.



TAKIM KÖTÜYSE SEN BAŞARILI OLAMAZSIN

Köln’de oynadığın dönemde takımın en skorer ve başarılı oyuncusuydun. Ama takım iki kere alt lige düştü. Sen bireysel olarak bu kadar başarılıyken, takım olarak başarısızlık yaşamak nasıl bir duygu?
İstediğim kadar gol atayım, takım küme düşünce o goller hiç bir şey ifade etmiyor. O yüzden futbolcunun tek başına başarısı hiç bir şey demek değil. Aynı zamanda iyi bir de takımın olması gerekir. Aksi halde kötü bir takımda dünyanın en iyi futbolcusu bile kendini başarılı hissetmez.

Arsenal’de de oynadın. O da Federasyon Kupası hariç, uzun yıllardır İngiltere Ligi’nde kupa görememiş bir takım. Arsenal’in sorunu ne sence?
Bir kere dünyanın en iyi liginden bahsediyoruz, her takım çok güçlü. Her yıl şampiyonluğu 6-7 takım kovalıyor. Bunu Almanya’da her yıl Bayern’in ya da Türkiye’de İstanbul takımlarının şampiyon olması gibi düşünmemek lazım. Premier Lig çok daha fazla kaliteli ve güçlü rakibin olduğu bir lig. Öyle ki geçen yılın şampiyonu Chelsea’nin bile şu an ne halde olduğunu görüyoruz. Bir de tabii şanssız bir takım Arsenal. Futbolda şans da önemlidir. Ama Arsenal her yıl Şampiyonlar Ligi’ne katılan bir takım. Bu önemli bir şeydir.

Bundesliga, Premier Lig, Serie A ve şimdi de Süper Lig’de oynuyorsun. Bu dört büyük lig birbiriyle nasıl karşılaştırırsın?
Birebir karşılaştırmak kolay değil. Çünkü her ülkenin, hatta her takımın kendi kolaylık ve zorlukları var. Mentalite hepsinde farklı. Ben en çok İngiltere’de oynadığım futboldan keyif aldım. Çünkü orada her şey bir paket olarak mükemmel. Oyun sistemi, takımların kalitesi, statlar, taraftarlar, hepsi bütün olarak üst düzeyde.

Senin profesyonel bir sporcu olarak bireysel idman ya da beslenme tüyoların var mı?
Sağlıklı beslenmeye ve kendimi fit tutmaya her zaman dikkat ediyorum. Ama bu konuya çok fanatik de yaklaşmıyorum. Kendimi futbolcu olarak en üst seviyede tutmak adına özel şut ya da bir takım futbola özel antrenmanlar yapıyorum. Ama futbol boks ya da diğer bireysel sporlar gibi değil, bir takım oyunu. O sebeple antrenmanları takım ile birlikte yapmak daha hızlı sonuca götürür.

Bir çok farklı şehirde yaşadığın. O şehre adapte olmak için ilk gittiğinde neler yaparsın?
Öncelikle insan kendini açmalı. Özel olarak yaptığım bir şey yok, sadece kendimi insanlara, sokaklara, yeni olan her şeye açıyorum ve karışmaya çalışıyorum. Değişik şehirlerde yaşamak her zaman keyiftir. Ben de insanlara sıcakkanlı, insanlara hep açık yaklaşmaya çalışıyorum. Bunun dışında başka özel bir reçetem yok.

Unutamadığın maç desem...
Köln’de oynadığım dönem yeni statta Mönchengladbach'ı 1-0 yendiğimiz maç. O golü de ben atmıştım.

Diyelim yarın jübile maçın var. Nasıl hayal ediyorsun?
Köln RheinEnergie stadını hayal ediyorum. Tamamı dolu. Taraftarlar büyük coşku içinde. Sahada kimler olur, bilemiyorum. Çok arkadaşım var, sanırım çağırdığım herkes gelir.

Farklı spor branşlarına da ilgin olduğunu biliyorum. Formula 1, basketbol, boks gibi. Favori sporcuların kimler?
O da bir Köln taraftarı olan ve çok sevdiğim dostum Michael Schumacher’in büyük hayranıyım. Dualarım hep onunla. Basketbolu özellikle çok seviyorum. Galatasaray’ın her maçına gittim şu ana kadar. NBA ve Köln basket maçlarını da televizyondan mutlaka izlerim. Boksta ise eskiden Mike Tyson maçları için erken saatlerde uyanırdım.

Köln ikinci liginden bir basket takımına ortak oldun, Rheinstars Köln. Gelecekte profesyonel olarak yöneticilik düşünüyor musun?
Köln çok büyük bir şehir. Takımımız şu an için ikinci ligde ama öncelikli hedefimiz onu birinci lige çıkarmak. Belki Galatasaray basket takımı ile de bir maç yaparız. Geleceğimi ise henüz planlamadım. Şu an futbol oynuyorum ve odağım iyi oynamak. İleride futbolu bırakınca bir süre dinlenmek istiyorum. Sonrasında ise teknik direktör mü olurum ya da kendi markamla ilgili ticari faaliyetlerde mi bulunurum bilmiyorum.

Senin bir de kendi ismini verdiğin vakfın var. Lukas Podolski Vakfı ne yapar?
Öncelikli hedefim çocuklara yardım etmek. Köln’de bir yerimiz var. Polonya’da 70’e yakın çocuğun yemek yiyebildiği, derslerine yardım edildiği bazı yerler açtık. Bunların dışında yine çocukları destekleyen bir sürü projede yer alıyoruz. Şu an Türkiye’de yürüyen bir projemiz yok. Ancak önerilere de açığım. İçinde çocuk olan projelere, kulübümle de konuşup seve seve her türlü desteği veririm.

2016 Avrupa Şampiyonası ile ilgili bireysel hedefin ne?
İlk devre gibi ikinci devreyi de başarılı geçirip, formda kalıp, milli takımda yerimi almak istiyorum. Alman milli takımının hedefi her şampiyonada kupayı kazanmaktır, bunun tartışılacak bir yanı yok. Bana Polonya, Türkiye, İngiltere milli takımlarının turnuva şanslarını soruyorlar. Ne diyebilirim ki? Ben Alman milli takımı oyuncusuyum ve kendi takımımın başarılı olmasını isterim. Ama hepsine de başarılar dilerim.

Sence şampiyonada finali kim oynar?

Almanya-Türkiye ya da Almanya-Polonya. Kupayı Almanya alır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder