Futbola nasıl başladın?
Aslına bakarsan
ben futbola sokakta başladım ve sokakta öğrendim. Zaten yaşadığımız yer bir
çeşit sosyal konutlardı. Bir çok farklı ülkeden insanla aynı mahallede
oturduğumuz için çok yabancı arkadaş edindim. O zaman tek eğlencemiz hep
beraber sokakta futbol oynamaktı. Meslektaşlarıma nazaran alt yapıya nispeten
geç başladım.
Ailen hangi takım taraftarı?
FC Köln.
Türkiye’de aileler hangi takımı tutuyorsa
çocuklarını da onun alt yapısına yazdırır. Sizde de böyle bir gelenek var mı?
Evet aynı şey
bizim için de geçerli. Mecbur değildim, başka kulüplerden de teklif almıştım.
Ancak ben de ailem gibi Köln taraftarıyım ve o yüzden hiç tereddüt etmedim.
Çocukluğun desem aklına neler geliyor?
Çok güzel bir
çocukluk geçirdim. Bugünkü gibi akıllı telefonların, sanal bir dünyanın
olmadığı; gerçek, saf bir mutluluğun olduğu bir çocukluktu. Maddi imkanları
yüksek olan bir aile değildik ama bir arada ve mutluyduk. Okuldan gelirken
yolda arkadaşlarla “Ne zaman toplanıyoruz?” diye konuşup, eve gidip sonra hemen
kendimizi sokağa, futbola atardık. Paranın, ne giydiğimizin, nereye
gittiğimizin hiç bir öneminin olmadığı günlerdi. Hayatımda geri dönecek olsam
çocukluğuma dönmek isterim.
Alman alt yapısının sırrı ne?
Bu bir kaç yılda
olan bir başarı değiller, uzun zaman gerekiyor. Bir kere her Alman takımına bir
akademi, futbol okulu kurulması zorunlu hale getirildi. Gençlere yönelik bir
sistem oluşturuldu. Benim zamanımda böyle bir imkan sağlanmıyordu. Futbol
oynamak için bir çocuk en az 10 km yürümek ya da bisiklete binmek zorundaydı.
Şimdi neredeyse her mahallede bir futbol okulu var. Bu da çocukların
profesyonel olması için fırsatı onların ayağına getiriyor. Kendimle ilgili en
çok gurur duyduğum noktalardan biridir, geldiğim yere gerçekten zor şartlar
altında çok çalışarak geldim.
TÜRKİYE
BU SİSTEMLE TARAFTAR KAYBEDİYOR
Türk futbolunun sence zayıf yanları ne?
Biliyorsun, çok
farklı ülkelerde futbol oynadım. Bu da çok farklı deneyimler demek. Türkiye’deki
alt yapı ile ilgili bir konuda ahkam kesmek istemem, çünkü henüz burada yeniyim
ve bir eleştiri yapacak kadar tecrübe yaşamadım. Ama illa bir eleştiri
yapacaksak bunu önce kendimizle ilgili yapmalıyız diye düşünüyorum. Mesela
benim kulübümün gençleri UEFA Gençlik Ligi’nde Benfica’ya 11-1 yenildi. Böyle
bir şey kabul edilemez. Ama bu neden oldu dersen, işte henüz o konuda bir
tespit yapacak kadar deneyim yaşamadım.
Türkiye’deki futbol sistemini ve taraftarları
nasıl değerlendirirsin?
Türkiye için
söyleyeceğim en temel şey seyirci sayısının azlığı. Bunu Pasolig’e bağlıyorlar.
Bilmiyorum gerçek sebep bu mu? Mesela maçlar Cumartesi, Pazar günleri neredeyse
akşam sekizde başlıyor. Bu ne kadar doğru bir uygulama konuşmak lazım.
Almanya’da olduğu gibi gündüz maçları olabilir. Ancak o zaman aileleri
çocuklarıyla birlikte stada çekebilirsin. Almanya’da gündüz maçları adeta bir
festival yeridir. Pazartesi akşamı sekizde maç oynatıyorsun, bitmesi on oluyor,
eve gelmen on bir. Ertesi gün okul var, iş var. benim oğlum nasıl stada gelip
maç izleyebilsin ki. Sadece bu kadar da değil, bilet fiyatları da çok yüksek
burada. İnsanların öyle bir alım gücü var mı bakalım. Böyle olunca ne oluyor?
Adam kazancıyla ayda ancak bir maça çocuğunu alıp gidebiliyor. Ben sistemi
yapamam tabii ki, ama gördüklerimi bu sistemin içerisinde bir oyuncu olarak
söyleyebilirim. Bu fiyatlarla, bu uygulamalarla, bu saatlere maç koyarak sadece
taraftar kaybedersin. Profesyonel bir futbolcu o sahaya kendi için olduğu kadar
taraftarlar için de çıkar. Dolu tribün onu motive eder. 50 bin kişilik
stadyuma, sadece 5000 kişi geliyorsa, demek ki taraftar kaybediyorsun. Boş
tribünlere oynamanın ne anlamı var ki? Hiç.
Hayatını değiştiren bir adam var mı?
Tek bir kişiyi
seçmek kolay değil. Ailem var, eşim, çocuğum var. ama kariyer anlamında benim
için önemli bir isimse soru, cevap Marcel Koller. Köln’de oynadığım dönem
teknik direktörümdü ve bir Hamburg maçında ilk defa onunla Bundesliga’da ilk
11’de maça çıktım. Tamam onun da o dönem bana ihtiyacı vardı ve beni genç
takımdan A takıma çıkardı. Ancak beni iyi bir futbolcu olmak için bu kadar
zorlamasa, bana o şansı vermese ben belki buralara gelemeyecektim. Genç
yaşlarda her futbolcunun öyle bir teknik direktöre ihtiyacı olur. Önce sana
güvenecek, sonra zorlayacak ve sonra da şans verecek. Bir futbolcuyu ancak bu
tip bir hoca geliştirebilir.
TAKIM
KÖTÜYSE SEN BAŞARILI OLAMAZSIN
Köln’de oynadığın dönemde takımın en skorer ve
başarılı oyuncusuydun. Ama takım iki kere alt lige düştü. Sen bireysel olarak
bu kadar başarılıyken, takım olarak başarısızlık yaşamak nasıl bir duygu?
İstediğim kadar
gol atayım, takım küme düşünce o goller hiç bir şey ifade etmiyor. O yüzden
futbolcunun tek başına başarısı hiç bir şey demek değil. Aynı zamanda iyi bir
de takımın olması gerekir. Aksi halde kötü bir takımda dünyanın en iyi
futbolcusu bile kendini başarılı hissetmez.
Arsenal’de de oynadın. O da Federasyon Kupası
hariç, uzun yıllardır İngiltere Ligi’nde kupa görememiş bir takım. Arsenal’in
sorunu ne sence?
Bir kere dünyanın
en iyi liginden bahsediyoruz, her takım çok güçlü. Her yıl şampiyonluğu 6-7
takım kovalıyor. Bunu Almanya’da her yıl Bayern’in ya da Türkiye’de İstanbul
takımlarının şampiyon olması gibi düşünmemek lazım. Premier Lig çok daha fazla
kaliteli ve güçlü rakibin olduğu bir lig. Öyle ki geçen yılın şampiyonu
Chelsea’nin bile şu an ne halde olduğunu görüyoruz. Bir de tabii şanssız bir
takım Arsenal. Futbolda şans da önemlidir. Ama Arsenal her yıl Şampiyonlar Ligi’ne
katılan bir takım. Bu önemli bir şeydir.
Bundesliga, Premier Lig, Serie A ve şimdi de Süper
Lig’de oynuyorsun. Bu dört büyük lig birbiriyle nasıl karşılaştırırsın?
Birebir
karşılaştırmak kolay değil. Çünkü her ülkenin, hatta her takımın kendi kolaylık
ve zorlukları var. Mentalite hepsinde farklı. Ben en çok İngiltere’de oynadığım
futboldan keyif aldım. Çünkü orada her şey bir paket olarak mükemmel. Oyun
sistemi, takımların kalitesi, statlar, taraftarlar, hepsi bütün olarak üst
düzeyde.
Senin profesyonel bir sporcu olarak bireysel idman
ya da beslenme tüyoların var mı?
Sağlıklı
beslenmeye ve kendimi fit tutmaya her zaman dikkat ediyorum. Ama bu konuya çok
fanatik de yaklaşmıyorum. Kendimi futbolcu olarak en üst seviyede tutmak adına
özel şut ya da bir takım futbola özel antrenmanlar yapıyorum. Ama futbol boks
ya da diğer bireysel sporlar gibi değil, bir takım oyunu. O sebeple
antrenmanları takım ile birlikte yapmak daha hızlı sonuca götürür.
Bir çok farklı şehirde yaşadığın. O şehre adapte
olmak için ilk gittiğinde neler yaparsın?
Öncelikle insan
kendini açmalı. Özel olarak yaptığım bir şey yok, sadece kendimi insanlara,
sokaklara, yeni olan her şeye açıyorum ve karışmaya çalışıyorum. Değişik
şehirlerde yaşamak her zaman keyiftir. Ben de insanlara sıcakkanlı, insanlara
hep açık yaklaşmaya çalışıyorum. Bunun dışında başka özel bir reçetem yok.
Unutamadığın maç desem...
Köln’de oynadığım
dönem yeni statta Mönchengladbach'ı 1-0 yendiğimiz maç. O golü de ben
atmıştım.
Diyelim yarın jübile maçın var. Nasıl hayal
ediyorsun?
Köln RheinEnergie
stadını hayal ediyorum. Tamamı dolu. Taraftarlar büyük coşku içinde. Sahada
kimler olur, bilemiyorum. Çok arkadaşım var, sanırım çağırdığım herkes gelir.
Farklı spor branşlarına da ilgin olduğunu
biliyorum. Formula 1, basketbol, boks gibi. Favori sporcuların kimler?
O da bir Köln
taraftarı olan ve çok sevdiğim dostum Michael Schumacher’in büyük hayranıyım.
Dualarım hep onunla. Basketbolu özellikle çok seviyorum. Galatasaray’ın her
maçına gittim şu ana kadar. NBA ve Köln basket maçlarını da televizyondan
mutlaka izlerim. Boksta ise eskiden Mike Tyson maçları için erken saatlerde
uyanırdım.
Köln ikinci liginden bir basket takımına ortak
oldun, Rheinstars Köln. Gelecekte profesyonel olarak yöneticilik düşünüyor musun?
Köln çok büyük
bir şehir. Takımımız şu an için ikinci ligde ama öncelikli hedefimiz onu
birinci lige çıkarmak. Belki Galatasaray basket takımı ile de bir maç yaparız.
Geleceğimi ise henüz planlamadım. Şu an futbol oynuyorum ve odağım iyi oynamak.
İleride futbolu bırakınca bir süre dinlenmek istiyorum. Sonrasında ise teknik
direktör mü olurum ya da kendi markamla ilgili ticari faaliyetlerde mi
bulunurum bilmiyorum.
Senin bir de kendi ismini verdiğin vakfın var.
Lukas Podolski Vakfı ne yapar?
Öncelikli hedefim
çocuklara yardım etmek. Köln’de bir yerimiz var. Polonya’da 70’e yakın çocuğun
yemek yiyebildiği, derslerine yardım edildiği bazı yerler açtık. Bunların
dışında yine çocukları destekleyen bir sürü projede yer alıyoruz. Şu an
Türkiye’de yürüyen bir projemiz yok. Ancak önerilere de açığım. İçinde çocuk
olan projelere, kulübümle de konuşup seve seve her türlü desteği veririm.
2016 Avrupa Şampiyonası ile ilgili bireysel
hedefin ne?
İlk devre gibi
ikinci devreyi de başarılı geçirip, formda kalıp, milli takımda yerimi almak
istiyorum. Alman milli takımının hedefi her şampiyonada kupayı kazanmaktır,
bunun tartışılacak bir yanı yok. Bana Polonya, Türkiye, İngiltere milli
takımlarının turnuva şanslarını soruyorlar. Ne diyebilirim ki? Ben Alman milli
takımı oyuncusuyum ve kendi takımımın başarılı olmasını isterim. Ama hepsine de
başarılar dilerim.
Sence şampiyonada finali kim oynar?
Almanya-Türkiye
ya da Almanya-Polonya. Kupayı Almanya alır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder