10 Temmuz 2012 Salı

Hani Verdiğin Sözler...


Başlığı okuyup, bu yazıya gelenler, yaz günü bir cumartesi akşamında, denize karşı güzel bir sofrada, fondaki türk sanat müziğinden ilham almış hayata dair bir yazı okumayı bekliyor olabilirler. O zaman tavsiyem, hemen şimdi burada kapatın sayfayı, devamını okumayın. Zira bu yazı, sarı kırmızı renklere gönül verenlerin buram buram sitemini içeren bir isyan yazısıdır.
Forlan, Reyes, Drogba, Amrabat, Matias Suarez, Shaqiri, Podolski, Berbatov, Arshavin, Assaidi, Demba Ba, Milito, Adebayor, Guidetti… Bilmiyorum atladığım var mı? Malum başkanın hızına yetişmek mümkün değil. Bütün bu isimler, sayın Aysal başkanlık koltuğuna oturduğu günden beri Galatasaray’a transfer edeceğini iddia ettiği futbolcular. Sadece bu kadar da değil. Bir de başkanın meşhur 25 haziran sözü var. Geçen sezon transferde yapılan hataları yapmayacağını söyleyen Ünal Aysal, 25 Haziran'da Türk Telekom Arena'da tüm futbolculara toplu imza töreni yapacaklarını da söylemişti. Ancak 25 Haziran geldi geçti, ortada değil imza töreni sadece "kremanın üzerindeki sarışın çilek" dedikodusu var. Ne kreması, ne çileği diye merak eden varsa, bu da sayın Başkan’ın enterasan benzetmelerinden bir başkası. Sanırım kendisi aslında “forvet” demek istiyor. 

Yine de yapıcı olmaya çalışalım, iyi niyeti kaybetmeyelim. Tamam kaybetmeyelim de, yeni transfer hadi bir türlü gerçekleşemedi, peki ya geçen sene şampiyonluktaki en önemli isimlerden biri Melo ile anlaşmak neden bu kadar uzun sürdü? Fatih Hoca’nın kanatlara ve savunma, orta alan ve hücuma en az birer oyuncu istediğini hepimiz biliyorken, Bülent Tulun’un sayın Başkan ile ayrı bir transfer planı oluşturması niye? Ya da ismi çok sık telafuz edilen bu sebeple de fiyatı sürekli artan Hamit hikayesi?
Bu isimleri daha da uzatmaya niyetim yok. Ünal Aysal başkan olduğu günden beri, vizyonu ve modern görüşü ile ideal kulüp başkanı olarak hepimizi umutlandırmıştı. Ancak çok net olan bir şey var ki, Türkiye’de kulüp yönetmek, büyük bir şirketi yönetmekten daha zor. Beş düşünüp, bir konuşmak ve en önemlisi de o bir konuştuğunu yapmak gerekiyor. Işte bu kendisinin bu süreçteki en büyük kaybı oldu. Gerek transfer dosyaları, gerekse şike sürecinde yaptığı, yönetimdeki arkadaşları ile uyumlu olmayan çıkışları ile başkan maalesef sınıfta kaldı.
Yine de benim korkum bunlar değil. Zira biz taraftarlar alışığız böyle başkan profillerine. Benim asıl korkum Fatih Hoca. Bugüne kadar kendisine verilen sözler henüz tutulmamış olan Fatih Hoca, derin bir sessizlik içinde. Galatasaraylılar asıl bu sessizlikten korkmalı. Madem şarkı ile başladık, o zaman şarkı ile bitirelim bu yazıyı:
Bak işte yaklaşıyor fırtına…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder