19 Kasım 2012 Pazartesi

Bazen kaybetmek aslında kazanmaktır


1992 yapımı Wesley Snipes'ın oynadığı bir film var. White Men Can't Jump. Türkçe'ye “Beyazlar Beceremez” diye çevrilmiş şahane bir filmdir. Filmdeki son sahnede beyaz adamın melez kız arkadaşı artık kumarı bırakmasını söyler.
Adam bu sefer kazanma sözü verir. Kadın “kazanman önemli değil, bazen kazanmak aslında kaybetmektir” der. “Ve bazen kaybetmek ise aslında kazanmaktır.”

Beşiktaş için sezon başında tüm “Veda” dedikleri ve tüm “Feda” ettikleri, herkesi korkutup, bu sezondan ümidi kesmelerine sebep olmuştu. Başta ben olmak üzere herkes, Samet Aybaba’nın teknik direktörlüğe getirilmesini çok eleştirmiştik. Yapamaz, bu hocayla olmaz dedik. Quaresma yıldız, o giderse taraftar stada gelmez dedik. Ve bunun gibi niceleri. Yani sezon başında herkes için kaybetmiş bir Beşitaş vardı.

İşte o kayıptan yeniden doğdu Beşiktaş. Kaybedenin korkacak birşeyi olmadığı gerçeğinden, güzel futbol oynamak için çıktılar sahaya. Başta Samet Aybaba’dan özür dilemek isterim. Abartma diyenler çıkacaktır elbet, zira tabii ki beklenti bir Alex Ferguson olması değil. Ancak hatırlarsanız Samet Hoca bu yola çıktığında imza törenindeki kıyafetinden tutun da, kendisinin Beşiktaş’a değil, Beşiktaş’ın Hoca’ya hayırlı olduğunu bile söylemiştik. Bugün sahada gördüğümüz ise, oyunu iyi okuyan, elindeki oyunculardan en ideal 11’i kuran ve takımı en iyi şekilde motive eden bir Hoca. Aslında başarının arkasındaki temel taşlardan birini de yine kendi söylüyor:

“Tesislerde kapıya kadar geliyorum, bir sürü sıkıntı, sorun. Içeri giriyorum ev gibi geliyor bana. Sorunlarımızı içimizde çözeriz.”

Neticede, son haftalarda birlikte oynamaktan keyif alan futbolculardan kurulu bir oyun izletiyor bize Beşiktaş. Içlerinden biri yavaşladığında diğerlerinin yardıma geldiği; gollerinde kontratak değil, kapalı defansı açan, pozisyon yaratıp gole giden, üretken bir takımdan bahsettiriyor. Evet belki çok gol atarken, aynı zamanda çok gol de yiyor ama bu da başka bir heyecan yaratıyor bu oyunu sevenlerde.

Futbol, adı üstünde eğer bir oyunsa, işin içinde eğer bir şov da varsa, bu işte başrolü oynayan teknik direktör ve futbolcuların önceliği, keyif veren bir maç çıkarmaktır. Taraftar hop oturup hop kalkmalı, heyecanlanmalı, pozisyonları alkışlamalıdır. Işte Beşiktaş son birkaç haftadır bunların hepsini çok iyi yapıyor. Haftada bir maça çıkıyor olmaları, Necip ve Oğuzhan gibi genç oyuncularının olması, rakiplerinden bir adım önde çıkmalarını sağlıyor lig maçlarına. Hadi hepimiz itiraf edelim, lig başlarken şampiyonluk yarışında ihtimal vermediğimiz Beşiktaş, bugün herkese “neden olmasın” dedirtiyor.

Kazanmak ve kaybetmek arasındaki çizgi çok ince. Ne zaman çizginin ne tarafında olacağın belli değil. Filmle başladım ya yazıya, bitirirken yine bir film sahnesi geldi aklıma:

Hacı takımı çalıştırırken herkesin aklına kazınması gereken cümleler çıkar ağzından:

“Hayat futbola fena halde benzer. Futbol şahsi beceri gerektirir; ama aslında toplu oynanan, insanların bir takım halinde oynadıkları bir oyundur. Hayat da öyle değil mi? istediğin kadar yetenekli ol, iyi bir takımın yoksa kaybedersin.”
(Dar Alanda Kısa Paslaşmalar)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder