Kuşkusuz her kulübün kendi değerleri, duruşu, futbolu
yorumlayışı vardır. Galatasaray’da da bu değeri anlatmak için Metin Oktay
anlatılır. Ben yetişemedim, izleyemedim Taçsız Kralı. Hani Eduardo Galeano'nun Gölgede
ve Güneşte Futbol isimli kitabında anlattığı bir hikaye vardır. 1929 yılı,
Arjantin Paraguay maçı. Nolo Ferreira topu uzaklardan getiriyor ve duvar gibi
dizilmiş defans oyuncularını karşısında görüyor. Durduğu yerde topu iki
ayağının arasında yere değdirmeden sektirmeye başlıyor. Rakip oyuncuların tümü hipnotize
olmuş gibi sağdan sola, soldan saga topu izliyor. Ve tam o anda bulduğu bir
delikten Nolo topu filelere gönderiyor. Atlı polislerin bile O’nu kutlamak için
atlarından indiği söylenir. "O gün sahada
yalnızca 20.000 kişi vardı, ancak hangi Arjantinliyle konuşsanız o gün orada
olduğunu söyler." der Galeano.
Bu hikaye Galatasaraylılar için Metin Oktay’ın ne demek olduğunu aslında çok iyi anlatır. Çünkü ister canli izlemiş ister izleyememiş olsun, bugün her Galatasaraylı, Metin Oktay’ın Fenerbahçe’ye ağları delen golünü attığında orada olduğunu söyler. Ne tesadüftür ki, aynı Metin Oktay sanki geleceği görüyormuşçasına Fatih Terim'i tutup Adana'dan Galatasaray'a getirmiştir. İmzasından futbolculuğuna kadar da herşeyiyle bizzat ilgilenmiştir.
"Metin Abi benim ailem gibiydi" diyen Fatih Terim ise ona vefa borcunu ödediğini belki de UEFA Kupası'nı kaldırırken hissediyordu. Bugün halen idmanlarda futbolcularına O'nun vuruşlarını gösteren, göreve geldiği gibi tesislerdeki Metin Oktay anıtının yenilenmesi için düğmeye basan Fatih Hoca, Galatasaray kulübü için sadece bir futbol adamı değil, aynı zamanda önemli bir değerdir de. Nereden çıktı şimdi bu kadar övgü diyenler olabilir. Geçmişi hatırlamak bugüne ışık tutacaktır. Galatasaray değerlerinin yapı taşı olan Metin Oktay bile bu ülkede teknik direktörlüğü döneminde çok ağır eleştirilere maruz kalmış ve pes etmişti. Kulüplerin değerlerini temsil eden böylesine önemli adamları yaptıkları/yapmadıkları oyuncu değişiklikleri ile ya da 4-4-2/4-3-3 düzleminde eleştirmek çok sığ bir yaklaşım olur.
Galatasaray’da Fatih Hoca yine çok güzel şeyler yapabilir. Ünal Başkan da kulübe gelecek vaad eden vizyonel bir pencere açabilir. Ancak tüm yönetim ekibinin de tek bir başkan ve tek bir teknik direktör varlığını kabul edip, öyle davranması gerekir. Eğer Avrupa’da da başarı arama dileklerinde samimilerse, yönetim içindeki kutuplaşmaya acilen son verilmesi gerekir. Yoksa ne demişler, horoz çok olunca sabah geç olur. Dilerim güneşli sabahlar erken olur Galatasaray’da. Zira Fatih Hoca gibi bir teknik direktöre sahip çıkmayan yöneticiler şunu hatırlamalı ki;
Kopenhag'da belki sahada resmi kayıtlara göre 12.000 Galatasaray taraftarı vardı, ama hangi Galatasaraylı ile konuşsanız o gün orada olduğunu söyler...
1 Hafta, 2 Maç, 3 Adam
1 Hafta, 2 Maç, 3 Adam
Ben futbolcunun kafasını tekmeye uzatanını severim. Babam
hep der ki, her ne iş yaparsan yap, ama yaptığın işi tutkuyla yap. Bu mereti
kalbiyle oynayan adamlar kazanıyor. Malum tutku dediğin şey beyinden
salgılanmıyor, kalbin atışıyla can buluyor. Taraftar da o yüzden bu kadar
seviyor tutkuyla oynayan adamları. Manchester maçında Burak’ın golü öncesi
kornere çıkan pozisyonda tribünleri ateşlemesi ve taraftardan yükselen koro ile
golün geldiği o kadar belliydi ki. Elazığ maçında ise Muslera atıldığında
arkadaşlarımla kimin kaleye geçeceğini tartışmadık bile çünkü bunun Melo
olacağından emindik. “Herhalde adam çılgın” diyenler çıkacaktır, hayır adam
çılgın değil tutkulu. Bu saatten sonra Melo’nun takıma katkısı kesinlikle daha
da artacaktır.
5 Şampiyonlar Ligi maçı ve attığı 5 gol ile Burak Yılmaz; Messi ve Cristiano Ronaldo gibi isimlerle yarışıyor. Bundan 3 yıl once Manchester United’a gol atacağına kendi bile inanmazdı belki de. Bu performansını sürdürürse Galatasaray’da II.Jardel dönemi yaşatır taraftara. Ancak kendini gereksiz yere atmalarını artık bıraması gerek. Konu komple futbolcu olmak, Avrupa’da oynamak ise, Manchester maçında gördüğü sarı kart bu konuda kulağına küpe olmalı. Şampiyonlar Ligi bir vitrin ve Burak da bunu iyi kullanmalı.
En az Burak ve Melo kadar önemli Riera da konuşulmalı mutlaka. Adam 30 yaşına gelmiş, bu saatten sonra oynadığı futbola birşey katabilir mi demeyin, katıyor işte. Hatırlasanıza şimdilerde Chelsea'de di Matteo'dan boşalan koltuğa oturan Benitez; bir dönem Riera'dan sol bek yaratmaya çalışmıştı ama olduramamıştı. Fatih Hoca işte bu yüzden farklı. Hoca inandığı şeye oyuncusunu da inandırıyor. Tezgahtaki elmayı ovuyor, parlatıyor. Geçen yıl Melo-Riera kavgasından sonra "ülkeden gitmek isteyen, küsmüş Riera" ile Manchester ve Elazığ maçında oynayan adam aynı mı sizce? Riera da bunun farkında ve üzerine gidiyor. Manchester maçının adamıydı demek bile mümkün. Hele ki karşısında oynayan isim Welbeck, belki de bu "yedek kadronun" en as oyuncusu olunca.
O halde bu sezon için şöyle diyebilir miyiz:
Bu üçlüye dikkat!
güzel bir blogmuş bu..sevimli
YanıtlaSilhttp://zoomlabakalim.blogspot.com/