24 Aralık 2012 Pazartesi

Rus Ruleti


Trabzon’da Sotka Mahallesi, emekçilerin, dar gelirlilerin yaşadığı bir yer… Burada bir adam yaşıyor, yemeni yapıyor, çarık işliyor. Çocuğu futbol oynuyor ama dedik ya dar gelirli bir mahalle, futbol topu bile yok çocuğun. Bu yüzden evlerinin kapılarını kale yapıyor, arkadaşları da ona sıkılmış limon kabuklarıyla şut çekiyor. Zamanla bu çocuk kentin en önemli takımı Trabzonspor’a transfer oluyor. Ama bu kez de eldiveni yok. Zonguldak’taki kömür işçilerinden eldiven istiyor ve o işçilerin gönderdiği eldivenlerle kalecilik yapıyor. Aynı zamanda eğitim enstitüsünü bitiriyor, öğretmen çıkıyor bu çocuk. O dönemlerde dünyadaki Avrupa-Amerika çatışmasının bir benzeri Türkiye’de yaşanıyor. Adı İstanbul-Anadolu çatışması. Üç büyükler kendi kurdukları üçgenden dışarı hiçbir şey vermiyorken, bunu bozan Trabzonspor oluyor. Bu kaleci daha sonra kendi ülkesinin milli takımının başına geliyor. Dünya Kupası’nda 7 maç oynanıyor. Daha once hiç finallere kalamamış Türkiye’yle gruptan çıkıyor ve 7 maçın tamamını oynuyor. Son maç final değil de üçüncülük maçı. Yarı finali gösteriyor, yenildiği Brezilya da şampiyon oluyor zaten. Bir maçtan sonra soyunma odasında kavga eden oyuncularına “Herşeyinizi kaybedebilirsiniz ama arkadaşlığınızı kaybetmeyeceksiniz, önemli olan budur” diyor. Böyle bir teknik direktör işte.

Bazı adamları futbola çok yakıştırırım. Şenol Güneş de onların başında gelir. Konu sadece başarı değil, insanın anlatacak bir sözü de olmalı. Yeri geldiğinde Mevlana’dan, Yunus Emre’den alıntılar yapmayı çok iyi bilen bir toplum olarak, o sözlerin kaç tanesini özümser de, hayatımıza uygularız…Hiç… Şenol Hoca öyle değildir. Mesela Kazım Koyuncu dinler her Trabzonlu gibi, ve tıpkı Kazım'ın sözleri gibi yaşar Trabzonspor'u, hayatı.

                                                                      ***

Dün akşam ki maça gelince, iki takımın da orta saha oyuncuları pres yapamadı, iyi top taşıyamadı, falan filan... İşin futbol kısmı önemsizmiş gibi konuşuyorum çünkü konuşulması gereken çok daha önemli birşey var. İlk yarı bittiğinde günümüz haber kanalı Twitter’da okuduklarım beni dehşete düşürdü. Diğer takımların taraftarı olan “bazıları” maçı fazla dostça bulmaktan yakınıyordu. Trabzonspor taraftarı için  “biz geldiğimizde küfür ederler, şimdi Galatasaray’a niye etmiyorlar”, “bu oynanan lig maçı değil de dostluk maçı mı” gibi, şuurdan uzak tespitleri okuyunca, noluyor dedim. Siz ne zaman bu hale geldiniz? Hani işine gelince kimsenin dilinden düşüremediği spor, dostluk, barış’a ne oldu? Taraftar küfür etse, futbolcular birbirine dirsek atsa mutlu olacak ne çok akbaba varmış meğerse.

Tam da böyle düşünürken ikinci yarı başladı, küfür kıyamet. Burak'a atılan madeni para boğazına isabet etti, ortalığı yatıştırmaya gelen Giray da bir anda kendini yerde buldu. Anlayacağınız Trabzonspor taraftarı tam rus ruleti gibi, bazen rakip takımın oyuncusunu vuruyor, bazen kendini. Neyse ki ciddi bir sakatlık olmadı. Ancak geriye şu soruyu bıraktı:
Ya Burak boğazına gelen cisimden dolayı nefes alamayıp yere yığılsaydı?
Ya Giray'ın yüzünde kalıcı bir hasar bıraksaydı?

O taraftarlar herkesten daha mı çok Trabzonsporlu olacaktı? Ya da sosyal medyadaki "gerginlik avcıları" daha mı huzurlu uyuyacaktı? Kimse düşman üreterek bir yere varamaz, dost bulmak lazım. İşte bu yüzden Hamit'in formasındaki ayyıldızı taraftara göstermesi sahadaki futbol adına en şık hareketti. İşte bu yüzden yazıya Şenol Hoca'yı anlatarak başladım. Hoca maç sonu açıklamaları ile yine ders verdi futbol alimlerine:

"O oyuncular bir vakit bize hizmet ettiler, şu anda da milli takımın oyuncuları. Ben de üzüldüm gidişlerine, ama tepkilerimizi kontrol etmeliyiz. Ancak o zaman büyük kulüp oluruz, herkes de bizi kıskanır, gıpta eder. Türk futboluna dinamizm katan bir şehir olarak böyle yanlışlara izin vermek istemiyoruz."

                                                                    ***

Yöneticinin kulübü kümese, futbolcuyu tavuğa benzettiği, futbolcunun kimseyi umursamadığı düzende, Şenol Hoca yine çok büyük sözler bıraktı geriye. Herkes dinledi, alkışladı, 'büyüksün Hoca' dedi, ancak kaç kişi anladı derseniz, bilmiyorum. Bu sorunun cevabını anlamak için ise önümüzdeki maçlara bakacağız. 

Bir de eğer sabırla bu yazıyı buraya kadar okuyup, "ne diyor bu yaa, maçın ardından yaza yaza bunu mu yazmış" diyenler varsa, onlar için de şunu söyleyelim:

Sakatlık sonrası Henrique hala toparlayamadı, sahada etkisizdi
Özellikle Halil ile Henrique'nin ağır kalması yüzünden Trabzonspor yakaladığında iyi çıkamadı
Zokora ve Adrian dışında takım vasattı
Alanzinho keşke ilk 11de başlasaydı
Zemin çok kötüydü
Bir de ne biçim maçtı o öyle, dostluk maçı mıydı neydi belli değil...

Oldu mu?!?








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder