8 Nisan 2013 Pazartesi

Gençleri rahat bırakın


Ligin bitmesine sayılı haftalar kala, Orduspor maçı şampiyonluğu kovalayan Fenerbahçe adına çok önemli bir sınavdı. Hector Cuper yaman bir rakip. Küme düşme hattında olsa dahi kimse inkar edemez, her futbolcunun mutlaka topa değdiği bir takım oluşturdu. Zaten maçın ilk 20 dakikası da bunu çok net ortaya koydu. Duran toplar ve yüksek toplar ile Orduspor rakip  defansı bir hayli zorladı. Üç net gol pozisyonundan biri kaleyi bulmuş olsa, maça önde başlayan taraf Cuper ve öğrencileri olacaktı.

İlk 20 dakikanın sonunda ise iki takımın arasındaki güç farkı devreye girdi. Fiziksel olarak düşen Orduspor karşısında Fenerbahçe oyun kontrolünü ele aldı. Takım gücünü 90 dakikaya yayarak oynaması Fenerbahçe’nin en önemli avantajlarından biri. Dün yine takımın yarısından fazlası 10bin metrenin üzerinde koşarak bunu kanıtladı. Tabii bu sayede kalabalık geri dönen, rakibe çok pozisyon bırakmayan, iyi bir takım savunması yapan takım olma özelliğini kazandı Fenerbahçe. Takım baskıyı yese bile, paniklemeden, bol pas yapıp oyun kontrolünü kazanan bir futbol oynuyor. Yoksa kolay değil, 8 günde 3 maç oynayıp 3 galibiyet almak.

Açıkçası ben Sow’un yokluğunda Webo’nun performansını çok merak ediyorudum. Nitekim maç boyunca çok iyi mücadele etti ancak yine de ileride top tutma sıkıntısı yaşadı. Caner, özellikle ilk golde aradan çıkışı ile alkışı haketti. Ama Caner bu belli olmaz. Bugün kendini alkışlatır, yarın pişman eder. En az güçlü fiziği kadar istikrarlı bir futbol sergilemediği sürece hep soru işareti barındıran futbolcu olarak kalacak.

Haftalardır nazar değer korkusuyla yazmaya çekindiğim Salih’i ise, Fenerbahçe’den ayrı bir paragrafta konu etmek gerektiğine inanıyorum. Çok kaliteli 2 gol attı. Hele o aşırtma golü, Avrupa devi futbolcular ile mukayeseyi hakeden bir gol. Ancak en az o gol kadar önemli olan ise, Salih gibi gencecik bir futbolcunun öyle bir vuruşa teşebbüs etme cesaretini göstermesi. Bu kendine güveni gösterir. Ne futbolcular rakip kale ile karşı karşıya kaldığı net gol posizyonu olabilecek durumlarda, kaleye vurmaktan korkarken, Salih’in hem de koşu tarafının tersine yaptığı bu vuruşa cesaret etmek “birşey” demektir. Caner’in pasından sonra aldığı top ile yaptıkları beyin-ayak koordinasyonunun doğaçlama uyumuna işaret. Bu da demektir ki bu genç futbolcu “bakışıyla topun yönünü değiştiren futbolcular kulübüne” girecek özellikte.

Konu sadece saha içindeki performansı da değil. Salih bu yıl üniversite sınavına girdi. Bir yandan okumak da istiyor. Ülkemizdeki üniversite mezunu futbolcu sayısını düşünüp, bu konudaki takdiri size bırakıyorum. Ancak şunu söylemeliyim ki; ben genç bir futbolcu olsam, Salih’in maç sonu söylediklerini bir kağıda yazar tekrar tekrar okurdum: “Yaşın önemli olduğunu düşünmüyorum. Sahada yaş oynamıyor. Gençlerin neler yapabileceğini göstermeye çalışıyorum.”

Niyetim bu yıl U20 Milli Takımı’nda da ülkemizi temsil edecek bu genç arkadaşımızı övmek değil, örnek göstermek. Yoksa futbol medyası çok yatkındır, iki maç iyi oynayan genç futbolcuları prens yapmaya. Biraz parlayan her genç ya Metin Oktay olur ya Can Bartu. O futbolcu için de asıl şanssız dönem ondan sonra başlar işte. İddialı açıklamalar, reklam filmleri, fiziksel düşüş ve illa ki bir sakatlık. Bu pırıl pırıl gençleri, biraz da haklarında methiyeler düzen ağabeyleri bu hale getirmiyor mu? İşte tam da bu yüzden ben Salih’e güveniyorum ama etrafa güvenmiyorum.

1 yorum:

  1. Yazılarınızı devamlı takip ediyorum . tespitleriniz ve kaleme alışınız çok güzel

    tebrik ederim

    YanıtlaSil