23 Ağustos 2013 Cuma

Fatih Terim-Galatasaray-Milli Takım üçgeni

İki gündür futbolsever herkes nefesini tutmuş Fatih Terim-Galatasaray-Milli Takım üçgeninden çıkacak sonucu bekliyordu. Başarısız tablo çizen Milli Takım için hiç şüphe yok ki, en doğru isim Fatih Terim. Ancak zamanlama sebebiyle “derin Galatasaray’dan tutun da rakiplerin Galatasaray’ı bitirmek için ortaya attığı bir proje” olduğuna kadar bir çok komplo teorisi ortalıkta dolaştı.

İşin bu kısmına, varsayımlara hiç değinmek istemiyorum. Benim için bu sürecin ve kararın iki önemli sonucu var. Birincisi “ne yazık ki Türk futbolunun hali”. Alt yapısı üretemeyen, yabancı yıldızlara bağımlı ve konu Milli Takım çalıştırmak olduğunda sadece tek bir Hoca’nın kurtarıcı rolü oynayabildiği bir futbol yapısından bahsediyoruz. Sokak aralarında bile top peşinde koşulan bu ülkede ne hak ettiği kadar futbolcu ne de teknik direktör yetiştirebiliyoruz. Profesyonel kulüp yöneticiliğini bilmiyor, bazı yöneticilerin rekabetle nefreti birbirine karıştırması sonucu, taraftarları deplasmana götüremiyoruz. Ancak diğer yandan uluslararası organizasyonlara ev sahipliği yapmaktan bahsediyoruz.

Bu mevzuu o kadar uzun ve derin ki, değil yazı kitap konusu olur. O yüzden bunu bırakıp ikinci sonuca geçelim, yani Fatih Terim’e. Galatasaray’ın ciddi yatırımlar yaptığı, Avrupa’ya gözünü çevirdiği ve sürekli yükselen başarı peşinde koştuğu dönemde, Fatih Hoca ile yolların ayrılması ihtimali taraftarın Florya’ya dökülmesine sebep oldu. Ve biz bir kez daha anladık ki, Fatih Hoca Türk futbolunun çok daha üzerinde bir akil adam. Bunu sadece “her başı sıkışanın” kendisine başvurmasını referans alarak söylemiyorum. Hoca;
  • ·      Her çeşit futbolcuyu “koşan/oynayan” oyuncuya dönüştürür.
  • ·      Çalıştığı kulübün başkanı ile sorun yaşasa bile takımın tek yöneticisi her zaman kendisidir. Ne ilk 11’ine, ne başarısına, ne başarısızlığına karıştırır.
  • ·      Yıldız oyuncu kaprisi yaşamaz, yaşatmaz.
  • ·      Taraftarın sadece Hocası değil, bazen kaybedilmiş bir babanın boşluğudur.
İşte bu yüzden farklıdır. Seveni çoktur, sevmeyeni de. Ama her sevmeyen içinde “keşke bizim takımı çalıştırsa” özlemi taşır. Her futbolcu kendi futbolcusudur. İşte bu yüzden ezeli rakiplerine karşı çıktığı maçlarda bile rakip futbolcular maçtan sonra gelip ona sarılır.

Bugün bakıyorum, bir çok futbol adamı Hoca’nın hem Galatasaray hem Milli Takım’ı çalıştırmasını eleştiriyor. “Bu sistemle her iki takım da başarılı olamazmış, bu bir çeşit kumarmış” gibi düşünceler var. Ben Hoca’nın “yine” başarılı olacağına inanıyorum. Çünkü her şeyden önce en büyük silahı samimiyeti. Hiç bir karşılık beklemeden “milli dava” diye yola çıkan bir teknik direktörle, futbolcuların çok daha “milli” oynayacağına yani savaşacağına inanıyorum. Önümüzdeki ilk maça çıkarken soyunma odasında “amiyane tabiriyle verilecek gazı” hayal edebiliyorum.  Böyle zor bir tempoya Türkiye’de başka hangi Hoca cesaret edip, “varım” derdi diye düşününce Fatih Hoca’dan başkası aklıma gelmiyor. O yüzden başarısızlık beklentisi içindeki herkese tek bir şey söylemek aklıma geliyor;    
“Yel kayadan ancak toz alır”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder