Hazırlık maçlarını saymazsak, ligin en iyi
iki takımının sezona merhaba dediği bir maç için seyir zevki ortalama olan bir
Süper Kupa finaliydi. Son lig şampiyonu Galatasaray, tatile çıkarken
taraftarlarında başta defans olmak üzere eksik bölgelerde transfer beklentisi
oluşturmuştu. Ancak dün akşam ezeli rakibinin karşısına transfersiz bir ilk 11
ile çıkması, ister yabancı sınırlaması deyin ister Hoca tercihi, hepimizi
şaşırttı.
Geçen sezondan bu yana Galatasaray’da en
büyük değişiklik Melo ve Sneijder’in yükselen form grafiği. Özellikle
Sneijder’in bu sezon Drogba ile daha uyumlu oynayıp rakipler için tehlike
yaratacağına inanıyorum. “Bir yıldız oyuncu kötü gününde bile olsa kendini alkışlatır”, cümlesine Drogba dün gece hepimizi inandırdı. Maç boyunca bir çok kolay pozisyonu etkili kullanamayan oyuncu, ön
direk organizasyonu ve çabukluğuyla, zor olanı yaptı ve kötü gününde bile
takımına kupayı getiren golü attı. Fatih Hoca’nın 6. yabancı hakkı ve
Topuz için tercih ettiği Amrabat, yetenekleri olan, pozisyon bulan, kaleye
yaklaşan bir oyuncu. Ancak halen son vuruşlardaki etkisizliği dikkate çarpıyor.
Daha basit oynayıp, pozisyon sonuçlandırsa, bu sezon özellikle de Şampiyonlar
Ligi için önemli bir silah haline gelir. Sonuç olarak, Galatasaray sezona hazır mı
diye soracak olsak, dün akşama göre cevap, "henüz değil". Özellikle 10 kişi kalan
rakibinin karşısında sergilediği oyun eminim takımın Hocasını da pek memnun
etmemiştir.
Fenerbahçe ise oldukça faydalı bir
transferi ile sahaya çıktı, Bruno Alves. Neredeyse defansı toparlayan tek adam
diyebiliriz. Bu kadar deneyimli, başarılı ilk müdahaleler yapan bir stoperin
aynı zamanda kırmızı kart görmeye bu kadar yatkın olması ise Fenerbahçe’nin bu
sezon en büyük handikapı olacağa benziyor. Burada küçük bir not: Alves’in
kariyerine bakınca yaklaşık 4 maçta bir kart görmek gibi bir istatistiği var.
Alves atıldıktan sonra hepimiz Ersun
Hoca’dan daha hızlı bir hamle bekledik. Geciken değişiklik ve daha da önemlisi
çıkması gereken etkisiz Emre yerine Baroni tercihi, rakibin daha kolay tehlike
yaratmasına sebep oldu. Emre oynadığı pozisyon itibariyle formsuz olmasına
tahammül edilemeyecek bir oyuncu. İtalyan futboluna meraklı olanlar bilir, iki
tip oyun kurucudan biri olan “regista” Fenerbahçe’de Emre’nin pozisyonudur.
Yani top tekniği yüksek, etkili ara paslar ile takımını hızlı atağa çıkaran ve
hepsinden önemlisi oyun kurmaya merkez orta sahada değil, defansın hemen önünde
başlayan tip oyuncular. İşte bu pozisyonda oynayan Emre’nin etkisizliği, daima
tehlikeli bölgede rakibe top kaybı ile sonuçlanacaktır. Diğer yandan dün geceki
maç bir soruyu tekrar akıllara getirdi: Fenerbahçe’nin 10 numarası kim?
120 dakikalık Süper Kupa’nın
iki kazananı, iki kaybedeni oldu. Galatasaray kupayı evine götürerek kazandı.
Fenerbahçe ise eğer güvenip, "Volkan’dan bağımsız" forma şansı verirse, Mert’ten -dün akşamkinden çok daha iyi olabilecek- bir kaleci kazandı.
Kaybedenler mi? Onlar
aynı, değişmedi. Rakibi alkışlama kültürümüz zaten yok lakin hakkıyla mücadele
eden kendi takımını alkışlamayıp, tebrik etmeden stadı terk eden bir
başkan...Ve devlet büyüklerinin ricasıyla zoraki bir arada oturup, bu tablonun
trajikomik bir şekilde haber niteliği taşımasına sebep olan iki başkan. Sonuç? Kupa,
kaybedenlerin olduğu tribünde verilmiş olsa da, sahada futbol kazandı.
Aynen katılıyorum kaybedenler hep aynı ve bu kaybedenle fenerbahce devam ederse daha çok kupayi da ezeli rakipune kaptırir.yazi gayet net açıklıyor maçı tebrikler.
YanıtlaSilYildiray