Fenerbahçe – Trabzonspor karşılaşmasını
bir cümle ile anlatmaya başlasak: “Daha
fazlasını bekliyorduk,” demek doğru olur. Herkesin bol gollü geçeceğini
tahmin ettiği maç, iki takımın da yüksek defansif anlayışı sebebiyle golsüz
eşitlikle sonuçlandı.
Fenerbahçe Ersun Hoca ile beraber daha
derli toplu oynayan bir takım görüntüsü çiziyor. Takım içi uyum yakalanmış. Ancak 7. hafta sonunda halen orta sahada
ofansif yaratıcılık sergileyecek futbolcu eksikliği yaşıyor. Dün akşam da
oyunu dikine kurup pozisyon yaratabilecek bir oyuncu olsaydı kuşkusuz sonuç çok
daha farklı olurdu. İlk dakikalarda gelen Holmén’in şutunu saymazsak, neredeyse
devre sonuna kadar gol pozisyonunun olmadığı ama mücadelenin yoğun olduğu bir
maç izledik. Bir yanda geçit vermeyen bir Trabzonspor, diğer yanda oyunu rakip
sahaya yıkan bir Fenerbahçe.
Her ne kadar sarı lacivertli ekip oyunu rakip sahaya yıktı desek de,
Mustafa Hoca’nın defansif kurgusu ile sadece ceza sahası dışından şutla hücum
yapabildi. Sağda
Bosingwa, solda Aykut rakip atakları keserken, maçın adamı sayılacak Zokora da
Fenerbahçe’nin ataklarını daha başlayacağı noktadan kesmekle görevliydi. Buna
bir de rakibin panik halinde hücuma çıkması eklenince, Mustafa Hoca’nın işi
kolaylaştı.
Trabzonspor adına maç boyu en büyük
eksiklik, futbolun en temel gerekliliği olan “gol atmayı” düşünmemiş olmaları. Malouda ve Adrian topu ileriye
taşıyabilecek oyuncular olmalarına rağmen, adeta bir ses kulaklarına “durun” diye fısıldamış gibi, uygun ortamlarda
bile pozisyonları değerlendiremediler. Aklıma
Hakan Şükür’ün gol kralı olduğu dönem hep söylediği bir söz geldi: “Ben maçtan
önceki gece, atacağım golü önce rüyamda canlandırırım,” derdi. Kontrataklardan
gol bulmaları için pozisyon varken, Trabzonsporlu futbolcular bırakın rüyada
canlandırmayı, 90 dakika boyunca akıllarından gol atmayı geçirmediler. Neticede
kinetik enerjiye çevrilemeden geçip
giden bir potansiyel enerji bıraktılar sahada.
Şüphesiz bir derbi maçının sonucu için 0-0
tercih ettiğimiz bir skor değildir. Ama futbolu karşılıksız, skordan bağımsız
sevmenin sınavıdır. Dün izlediğimiz mücadeleci futbol o sınavı başarıyla verdi.
Sayılar, skorlar sadece belli değerleri ölçer. Niceliğin efendisidir. Mühim olan nitelik. Hayatta da, ona fena
halde benzeyen futbolda da. Futbolcunun da çok gol atanı, kurtaranı değil,
çok nitelikli olanı sadece işini yapmak için sahaya çıktığında, belki şu “meşhur ülke futbolu” kurtulur.
Futbol golle güzel bence, 0-0 evlat olsa sevilmez :)
YanıtlaSil