Hafta sonu bir derbi, bir de maç vardı.
Derbinin cumartesi günü Trabzonspor ve Beşiktaş arasında oynanan oyun olduğunu
sananlar yanılıyor. Zira bir yazıyı bile doldurabilecek kadar pozisyon olmayan
bir maçtı. Diyeceksiniz ki, bir maçın iyi maç olması için illa fazla pozisyon
mu gerekir? Tabii ki hayır. Seyir zevki
dediğimiz, maça asıl lezzeti veren sostan da yoksundu Avni Aker’deki oyun.
Trabzonspor’un mazereti var, yenilenmeyi
bekliyor. Kötü bir sezon geçirdi. Hoca değişikliği de derken, beklentiyi zaten
düşük tuttu. Buna rağmen, belki kısa mesafelerin adamı Alanzinho oyuna daha
erken girseydi ve Henrique de oyunda kalsaydı, üstünlük bile sağlayabilirdi
Trabzonspor. Ancak herhalde Tolunay Hoca da böyle oynayacak bir Beşiktaş
beklemiyordu. Ligin lideri Galatasaray puan kaybetmiş, ikinci sıradaki
Beşiktaş’ın beklediği an gelmiş, ofansif bir oyunla sahada olur diye
düşünüyorduk hepimiz. Buna karşın potansiyelini sergileyemedi. Nasıl olsa bir
tane atarız düşüncesiyle oynadı ama öyle kolay olmuyor işte. Beşiktaş sanki Fenerbahçe maçının 90+3.
dakikasında ligi bitirmiş. Azmi, hırsı, konsantrasyonu sanki tatile çıkmış.
Bu maçı kazansaydı, bu sezon belki de şampiyon olabilirdi. Ve Feda’dan doğan
bir hikaye yazabilirdi.
Gelelim hafta sonu oynanan gerçek derbiye
benzer maça, yani Fenerbahçe-Bursaspor maçına. Fenerbahçe yine klasik bir oyun
anlayışıyla ilk golü yiyen taraf oldu. Bursaspor maça iyi başlamıştı ama aynı
etkiyi sürdüremedi. Pinto’nun eksikliğini bir kez daha hissetti. Beklenen oyunu
uzun zamandır oynayamayan Vederson, bir de Kuyt ile mücadele etmek zorunda
kalınca Fenerbahçe bu bölgede çok alan buldu. Malum Kuyt’u haftalardır
eleştiriyorduk. Ancak bu hafta özellikle defans arkasına yaptığı etkili
koşularla maçın adamı olacak bir oyun çıkardı. Kuyt’un ofansif yönünü etkili
kullanmasındaki bir diğer etken de Sow’un bir ara tek santrfor gibi oynamış olmasıydı. İyi
fizik gücünü de buna ekleyince hem Sow’a katkı sağlar halde oynadı, hem de bu
oyunun mükafatı olarak golle buluştu. Maçın
kalitesine en yakışan pozisyon ise, ilk yarının sonunda Musa’nın harika şutu ve
Volkan’ın harika bir zamanlamayla o şutu çıkarışıydı.
Fenerbahçe, maçın önüne geçen başkan
açıklamaları, teknik direktör-futbolcu gerginliklerine artık bir önlem alsa
sportif anlamda da bunun faydasını görecek. Dün yine bir benzeri maç sonunda
yaşandı. Sanki bu tip açıklamaları kanıksadık artık. Futbolseverler artık öyle
bir noktayı gelmiş ki, başkanların, teknik direktörlerin maçın güzelliğini
gölgede bırakan bu hareketlerinden rahatsız olmuyor. Artık taraftar bir tek
kaybetmekten rahatsız oluyor, gerisini umursamıyor. Halbuki gerçek taraftar, yani kulübünün hakiki tarafı, yapılan
yanlış hareketlere önce kendi tepki göstermeli. Göstermeli ki, kulüp zarar
görmesin. Olimpiyatların peşinde koşuyoruz. Ülkenin en büyük 8 şirketi hem
maddi hem manevi tüm imkanları seferber ediyor. Başbakanın bu konudaki istekli
duruşu zaten belli. Ancak halen bazı
yöneticiler, bazı taraftarlar ile dünyanın geri kalanının “spor” kelimesinden
anladığı aynı değil.
Sonunda ne oluyor? Derbi havasında geçen
bir maçın ardından yazılan yazının son satırları takımın üstün performansı
değil, “onlar” hakkında oluyor. Ne yazık ki...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder