Son Şampiyonlar Ligi maçını kaybetmiş,
gruptan çıkma ihtimalini riske sokmuşsun, ligde liderin 6 puan gerisindesin,
ezeli rakibini kendi sahasında 14 yıldır yenememişsin… Bir takımın bu şartlar altında çıktığı maça motive olmak için daha
güçlü neye ihtiyacı olabilir ki? Galatasaray bir puan için Kadıköy’e gelmiş
Anadolu takımı görüntüsündeydi dün gece. “Biz gol yemeyelim, beraberlik belki gökten
kucağımıza düşer” oyun sistemi ile sahaya çıkmışlardı. Kimse
eksiklerden yakınmasın. O eksiklikleri kapamak, hissettirmemek için ekstra
motive olabilirdi takım. Olmadı.
Çok net olan bir şey var ki, Mancini hala
ne Galatasaray’a ne de Türkiye ligine adapte olamamış. Yanında takımı çok iyi
tanıyan Tugay var, ama herhalde Hoca onu da pek dinlemiyor. Bu dizilişi
anlamanın başka türlü imkanı yok. Sol açık diye aldığın Bruma’yı sağ açıkta
oynatıyorsun. Sol bekte belki de takımı savunmadan en iyi çıkarabilen oyuncu
Riera’yı kadroya almıyorsun. Ancak Melo cezalı ya da sakat olursa onun
alternatifi olabilecek Ceyhun’u tutup orta sahanın ortasında oynatıyorsun. Bir
şey değil, bu hamleyle Melo’yu da bozuyorsun. Burak’ı kimsenin hatta kendisinin
bile anlamadığı bir şekilde çizgide oynatıyorsun. Hem de bu adam daha evvel
Beşiktaş ve Fenerbahçe’de de aynı pozisyonda oynatılmış ve verim alınamamışken.
Şimdi yine aynı maceraya atılmanın anlamı ne? Siz yapamadınız, oynatamadınız,
ama benim İtalyan tekniğim onu o mevkide oynatır egosu mu? Sahi ego demişken, Fatih Hoca ile oynarken gol makinesi gibi olan,
hatta kafa gollerine de göz kırpan Burak’ı izlemeyi özleyen bir ben miyim?
Bu saha parselizasyonu ile Mancini kötü
bir maç çıkardı. Bu diziliş, bu orta
saha organizasyonu, bu oyun anlayışı ile takım Fenerbahçe’nin karşısına 20 kere
çıksa, 19’unu kaybeder, birinde de belki berabere kalır.
Elinizde Türkiye standartlarının üzerinde
yıldız futbolcularınız var. Ama siz
tutup bunları kendi mevkileri dışındaki yerlerde fantezi arar gibi
oynatırsanız, ne Burak’tan, ne Melo’dan ne de Bruma’dan hayır gelir. Buna
bir de Egemen ve Alves arasına sıkışan Drogba eklenince sahada Galatasaray
etkisizdi demek kadar normal bir şey olamaz. Galatasaray’ın gol atmaya o kadar
niyeti yoktu ki, Melo adeta geri pas verir gibi penaltı atınca takımın tek
şansını da harcamış oldu. Bir de defansın belki de tek “gerçek” defans gibi oynayan oyuncusu Semih’i çıkarmak da yine akıl
almaz bir hamleydi. Bu arada Semih’in bir pozisyonda düşerken elini çekmesi,
Fransa liginin tecrübeli futbolcusu Chedjou’ya adeta “bak abi böyle düşeceksin” dersiydi.
Buraya kadar yazdıklarımın hepsi bir kaç hamle ile çözülebilecek sorunlar. 9 puan da kapanmayacak bir fark değil. Ancak daha önemlisi özgüveni ve oynama isteği kaybolan takım. O hırslı, her şeyden önce inanarak sahaya çıkan futbolcular gitmiş, yerine başka bir takım gelmiş. Kötü oynamak problem değil, olabilir zaman zaman. Ama kötü mücadele edemezsin. İnanmamazlık edemezsin. Mağlup olabilirsin. Ama yenilince gülerek soyunma odasına gidemezsin. Yenilgiye isyan etmemezlik edemezsin. Bir derbiyi daha inanan takım kazandı.
Buraya kadar yazdıklarımın hepsi bir kaç hamle ile çözülebilecek sorunlar. 9 puan da kapanmayacak bir fark değil. Ancak daha önemlisi özgüveni ve oynama isteği kaybolan takım. O hırslı, her şeyden önce inanarak sahaya çıkan futbolcular gitmiş, yerine başka bir takım gelmiş. Kötü oynamak problem değil, olabilir zaman zaman. Ama kötü mücadele edemezsin. İnanmamazlık edemezsin. Mağlup olabilirsin. Ama yenilince gülerek soyunma odasına gidemezsin. Yenilgiye isyan etmemezlik edemezsin. Bir derbiyi daha inanan takım kazandı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder