20 Mayıs 2013 Pazartesi

Futbol sadece futboldur


2012-13 sezonunun ardından bir sezon almanağı yapsam dedim. Hani şöyle bütün sezon olup bitenlerin kronolojik olarak sıralandığı, bir çeşit sezona bakış… Buyrunuz…  Biten bir sezonun ardından geride kalanlar:

Sezon daha yeni başlamıştı ki; Fenerbahçe'de önce Aykut Hoca-Alex gerginliği ve hemen peşinden maç devam ettiği esnada elinde mikrofon ile saha kenarına gelip taraftarı azarlayan Aziz Başkan gündeme oturdu. Aynı hafta Beşiktaş maçında kendini yere atan Burak da “emek hırsızı” ile onu izledi.

Bu arada 2014 Dünya Kupası için milli takım maçları da başlamıştı. Ve yine bildik klişe duran toplar ve yediğimiz talihsiz goller. Sonuç, elveda Brezilya.

Ligde 4 hafta henüz geride kalmıştı ki bu sefer gündeme heykel polemiği eklendi. Başkan o günlerde bu heykele karşı olduğunu her fırsatta dile getiriyordu. Heykel kimin mi? “Ne zaman kaybetsem, kazananı tebrik ederim. Çünkü kazandıysa bizden iyi bir şeyler yapmıştır,” diyen Alex’in. Kim bilebilirdi ki, ligin sonlarına yaklaşınca bu kazananı tebrik etme, alkışlama durumu gündeme oturacak ve hepimiz "acaba Alex bu son maçta olsaydı nasıl olurdu," diye düşüneceğiz.

Rakipleri sessiz sedasız yoluna devam ederken Fenerbahçe izleyen bir 4 hafta daha Başkanını ve Hocasını eleştirmeye devam etti. Konu belli. Emre neden gitti? Alex’i göndermeyin. Ama “kimse Fenerbahçe’den büyük değildir ve di mi Samet” derken sarı lacivert ile Alex’in yolları ayrıldı. Kulübün gösteremediği örnek duruşu göstermek ise Fenerbahçe taraftarına düşmüştü. Onlarca insan bir yandan  Alex’i uğurlamaya giderken bir yandan da ahde vefa nasıl olur dersi veriyordu.

Bu sıralarda Beşiktaş da ise gencecik bir futbolcuyu konuşmaya başlamıştı herkes, Oğuzhan Özyakup. Feda sezonunda geride kalanlardan Fernandes ise takımın adeta maestrosuydu. Ancak ligi yarılarken Oğuzhan da her Beşiktaşlı futbolcu gibi sakatlığı tadacak, ligin sonunda ise adı sorunlu futbolcuya çıkan Fernandes, Fenerbahçe’ye yeşil ışık yakacaktı. 

Galatasaray da ise işler yolundaydı. Sahneye Elazığ’da panter Melo,  Şampiyonlar Ligi’nde Cristiano Ronaldo ile gol yarışına giren Burak çıkmıştı. Fatih Terim ile yeniden bir “Galatasaray ruhu” yakalanmaya başlamıştı bile.

Tabii bu arada iki ezeli rakip Galatasaray ve Fenerbahçe’nin hem teknik direktörlerinin hem de kulüp başkanlarının maç sonu açıklamlarında birbirlerine sataşmaları da başlamış, Beşiktaş da kapalı tribün bilet fiyatları yüzünden boşalmış, sahadaki güzel oyun ve takım ruhunu yakalayan futbolcular ise menemen ile galibiyet kutlamalarına başlamıştı.

Türkiye’nin 4. büyüğü Trabzonspor da ise işler pek yolunda değildi. Çok önemli oyuncularını Galatasaraya kaptırmış bordo-mavide, misafir ettikleri Galatasaray maçında tribünlerde öfke büyüktü. Şenol Hoca ise o gün maç sonunda yine herkese ders veriyordu:
"O oyuncular bir vakit bize hizmet ettiler, şu anda da milli takımın oyuncuları. Ben de üzüldüm gidişlerine, ama tepkilerimizi kontrol etmeliyiz. Ancak o zaman büyük kulüp oluruz, herkes de bizi kıskanır, gıpta eder. Türk futboluna dinamizm katan bir şehir olarak böyle yanlışlara izin vermek istemiyoruz."

Ligin 2. yarısı başlarken en heyecan verici transfer haberi Galatasaray’dan geliyordu. Kış çilekleri, Sneijder ve Drogba.

Bu arada, futbol basını Aykut Hoca’nın kabul görmeyen istifasını daha yeni yazmışken, bu sefer “gerçek” bir veda haberi gündeme düşüyordu. Şenol Hoca’nın “artık yeter” isyanı ile kabul görmüş istifası. Ancak bu istifa da işleri düzeltmeyecek, taraftar kalan haftalarda yönetimi istifaya çağıracak ve başarılı da olacaktı.

Takımların hepsinde ufak puan kayıpları başlamıştı. Liderliği kovalayan Fenerbahçe ise bu puan kayıplarını değerlendiremediği için Aykut Hoca’nın sistemi ve Alex’in gidişi yine eleştirilmeye başlanmıştı. Tribünde ise taraftar Sivas maçında açtıkları pankart ile gönüllerinin ne kadar geniş olduğunu gösteriyordu: “Geçmiş olsun Bektaş Çalımbay. Baban babamızdır Rıza Hoca”

Kontrolsüz düşmeleri ile eleştirilen Burak’a Hoca’sı kameralar önünde mesaj vermiş, oynatmamış, herkes şimdi ne olacak diye beklerken, Burak sezon sonu bu cezadan ders aldığını söyleyip, Hoca’sına teşekkür edecekti.

24.haftanın en önemli olayı futbol mabedi İnönü’deki son derbi, Beşiktaş-Fenerbahçe maçı ve derbide atılan son gol olarak tarihe geçen, son dakikalarda gelen Olcay’ın golü olacaktı. Bu arada Fenerbahçe’de ise bir genç yetenek oynadığı maçların adeta nazar boncuğu gibiydi, Salih Uçan.

Son haftalara yaklaştıkça gerginlik artıyordu. Bütün sezon sporun önüne geçen açıklamaları ile ortamı geren yönetici ve teknik direktörlere, artık taraftarlar da eşlik etmeye başlamıştı. Lig bitmeden Galatasaray şampiyonluğunu ilan etmiş, bir alkışlama krizi gündeme oturmuş, Beşiktaş Feda sezonuna rağmen Avrupa bileti almış, Trabzonspor herşeye yeniden başlamak için değişim düğmesine basmıştı.

Sonra ne olduysa oldu. Öyle bir sondan bir önceki hafta yaşadık ki, son haftanın da bir kıymeti kalmadı. İnönü'ye biber gazı ile veda eden babalarının omzundaki çocuklar ve Türkiye’nin en büyük iki kulübü arasında oynanan derbideki “milli” oyuncuların yaptıkları.

Bütün bir sezon ortamı geren başkanlar, teknik direktörler eminim işlerin buraya varacağını tahmin etmemişti. Birbirinin boğazına yapışan futbolcular yaratacaklarını, maç sonunda gencecik bir çocuğun kaybını düşünememişlerdi. Ne de olsa her fırsatta herkes demiyor muydu? “Futbol sadece futbol değildir. Futbol herşeydir!”

Şimdi bir kaç ay var önümüzde. Yeni bir sezon için. Dilerim bu ara, zihinlerin değişmesi, değişemeyenlerin ise artık gitmesi için yeter herkese… Herkes kendi kapısının önünü süpürüp, kendi camiasındaki nefret pompalayanları uzaklaştırabilir. Umarım yeşil sahalara geri döndüğümüzde, ilk hakem düdüğü ile artık hepimiz şunu anlarız:
Futbol sadece futboldur, sadece bir oyundur!

1 yorum:

  1. Ligimiz sadece bu 4 takımdan ibaret dimi diğerleri sadece sayıyı tamamlayabilmek için.. Almanak dediğinizde böyle olur gerçekten tebrik ederim..

    YanıtlaSil