Başladı
başlayacak derken sessiz geçen Süper Lig’in ilk haftasından sonra, bu hafta
gösterdi ki, batı cephesinde yeni bir şey yok. Yöneticiler aynı kafada,
futbolcular aynı kafada, teknik direktörler aynı kafada; ve hepsinin beklentisi
hala aynı:
“Güzel, temiz, fairplay çerçevesinde bir
lig olsun. İçimizdeki çürük elmaları temizleyelim”
Oldu
canım.
Önce
Fenerbahçe ile başlayalım. O görüntü nedir allahaşkınıza sayın Başkan? Bir
yanda maç devam ediyor, diğer yanda siz elinizde mikrofon, çocuğunu alıp, stadı
doldurmuş kadın taraftarları azarlıyorsunuz. Taraftarın kürsüsü tribündür! O taraftar devletin kurumsal yapısına
karşı dururken iyiydi, hoştu; teknik direktörün tercihini eleştirince mi kötü
oldu?
Bütün
bir geçen yılı sıkıntı içinde yaşamış olan Fenerbahçenin, en son ihtiyacı olan
şey, Alex-Aykut krizidir. Rakip teknik direktörler takımını, transferleri
düşünürken, Aykut bir yıldır, şikeyle, Metris’le, Rıdvan’ın sözleriyle, camiayı
bir arada tutma derdiyle uğraşıyor. Keşke o zaman da bir yönetici çıkıp
mikrofonu eline alsaydı da, Aykut da “sadece”
teknik direktörlük yapabilseydi. Diğer tarafta ise, Lefter’den sonra “heykelini dikmeye” karar verdiğiniz,
sarı-lacivert renkleri hem yeteneği hem adamlığı ile çok iyi temsil etmiş bir oyuncu.
Teknik direktör-yıldız oyuncu gerilimi zaman zaman her takımda olur, ancak
Başkan mikrofon müdahelesi ile bunu içinden çıkılmaz bir hale getirdi. Büyük
camia olmak, büyük sorunları da kendi içinde sessizce çözebilmeyi gerektirir.
Büyük camia olmak, taraftarın eleştirisine saygı duymayı gerektirir. Büyük
camia olmak ne zaman nerede ne konuşacağını bilmekten çok, ne konuşmayacağını bilmeyi gerektirir. Doğrudur, kimse
Fenerbahçeden büyük değildir. Futbolcular, teknik direktörler ve hatta çok
parası olan Başkanlar bile gelir gider, değişmeyen tek gerçek, eleştirdiğiniz
taraftarlar kadın/erkek o tribünde oturmaya devam eder. İşte o yüzden bir camiayı büyük yapan başkanı, futbolcusu değil,
forması sırtında tribünde, caddede, mahkemede yerini alan taraftarıdır.
İşte tam da bu yüzden çok ayıp ettiniz sayın Başkan…
Sanmayın
ki tek ayıp buydu. Burak Yılmaz tartışmasız iyi bir oyuncu ancak diğer yandan
da büyük düşünemeyen bir oyuncu. Bu kafayla bu ligde gol kralı olabilir, ancak
hedefini Şampiyonlar Ligi’ne kurmuş Galatasaray’a zarar verir. Bugüne kadar
adı, “sahte” penaltılar ile anılan
bir futbolcunun, kariyerinin bundan sonraki döneminde bu imajı silmek için
ekstra çaba göstermesi gerekir. Benim düşüncem Fatih Hoca bu konuda Burak’ı
sıkı bir disipline alacaktır. Aksi takdirde Burak’ın Galatasaray’a yarardan çok
zararı olur. Burak’ın penaltı için kendini yere atışı da bu haftanın 2.
ayıbıydı.
Ama
bu kadar da değil. Sırada 3. ayıp var ki, orada iğneyi kendimize batırıyoruz. Çok
iyi mücadele eden Beşiktaş’ın taraftarının skora tepkisi çok normal. Ancak bir
kaç sezon once aynı Burak Konyaspor’a el ile gol atarken hangi takımın
formasını giyiyordu? “Benim futbolcumken
herşeyi yapabilir ama başka takıma geçtiğinde eline, ayağına dikkat edecek”
yaklaşımı ile mi iyi taraftar oluyoruz? Ya da o hatayı yapan futbolcu adına,
sahte mesajlar hazırlayıp, bunları ortalığa yaymak mı iyi taraftarlık? Hepimiz “tencere dibin kara senin ki benden kara” kafasında
olduğumuz sürece, bugün deplasmanımıza dokunanlar, yarın öbür gün başka nerelere
dokunurlar belli olmaz…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder