27 Ağustos 2012 Pazartesi

Ayıp'Lar Ligi


Başladı başlayacak derken sessiz geçen Süper Lig’in ilk haftasından sonra, bu hafta gösterdi ki, batı cephesinde yeni bir şey yok. Yöneticiler aynı kafada, futbolcular aynı kafada, teknik direktörler aynı kafada; ve hepsinin beklentisi hala aynı:
“Güzel, temiz, fairplay çerçevesinde bir lig olsun. İçimizdeki çürük elmaları temizleyelim”
Oldu canım.

Önce Fenerbahçe ile başlayalım. O görüntü nedir allahaşkınıza sayın Başkan? Bir yanda maç devam ediyor, diğer yanda siz elinizde mikrofon, çocuğunu alıp, stadı doldurmuş kadın taraftarları azarlıyorsunuz. Taraftarın kürsüsü tribündür! O taraftar devletin kurumsal yapısına karşı dururken iyiydi, hoştu; teknik direktörün tercihini eleştirince mi kötü oldu? 
Bütün bir geçen yılı sıkıntı içinde yaşamış olan Fenerbahçenin, en son ihtiyacı olan şey, Alex-Aykut krizidir. Rakip teknik direktörler takımını, transferleri düşünürken, Aykut bir yıldır, şikeyle, Metris’le, Rıdvan’ın sözleriyle, camiayı bir arada tutma derdiyle uğraşıyor. Keşke o zaman da bir yönetici çıkıp mikrofonu eline alsaydı da, Aykut da “sadece” teknik direktörlük yapabilseydi. Diğer tarafta ise, Lefter’den sonra “heykelini dikmeye” karar verdiğiniz, sarı-lacivert renkleri hem yeteneği hem adamlığı ile çok iyi temsil etmiş bir oyuncu. Teknik direktör-yıldız oyuncu gerilimi zaman zaman her takımda olur, ancak Başkan mikrofon müdahelesi ile bunu içinden çıkılmaz bir hale getirdi. Büyük camia olmak, büyük sorunları da kendi içinde sessizce çözebilmeyi gerektirir. Büyük camia olmak, taraftarın eleştirisine saygı duymayı gerektirir. Büyük camia olmak ne zaman nerede ne konuşacağını bilmekten çok, ne konuşmayacağını bilmeyi gerektirir. Doğrudur, kimse Fenerbahçeden büyük değildir. Futbolcular, teknik direktörler ve hatta çok parası olan Başkanlar bile gelir gider, değişmeyen tek gerçek, eleştirdiğiniz taraftarlar kadın/erkek o tribünde oturmaya devam eder. İşte o yüzden bir camiayı büyük yapan başkanı, futbolcusu değil, forması sırtında tribünde, caddede, mahkemede yerini alan taraftarıdır. İşte tam da bu yüzden çok ayıp ettiniz sayın Başkan…

Sanmayın ki tek ayıp buydu. Burak Yılmaz tartışmasız iyi bir oyuncu ancak diğer yandan da büyük düşünemeyen bir oyuncu. Bu kafayla bu ligde gol kralı olabilir, ancak hedefini Şampiyonlar Ligi’ne kurmuş Galatasaray’a zarar verir. Bugüne kadar adı, “sahte” penaltılar ile anılan bir futbolcunun, kariyerinin bundan sonraki döneminde bu imajı silmek için ekstra çaba göstermesi gerekir. Benim düşüncem Fatih Hoca bu konuda Burak’ı sıkı bir disipline alacaktır. Aksi takdirde Burak’ın Galatasaray’a yarardan çok zararı olur. Burak’ın penaltı için kendini yere atışı da bu haftanın 2. ayıbıydı.

Ama bu kadar da değil. Sırada 3. ayıp var ki, orada iğneyi kendimize batırıyoruz. Çok iyi mücadele eden Beşiktaş’ın taraftarının skora tepkisi çok normal. Ancak bir kaç sezon once aynı Burak Konyaspor’a el ile gol atarken hangi takımın formasını giyiyordu? “Benim futbolcumken herşeyi yapabilir ama başka takıma geçtiğinde eline, ayağına dikkat edecek” yaklaşımı ile mi iyi taraftar oluyoruz? Ya da o hatayı yapan futbolcu adına, sahte mesajlar hazırlayıp, bunları ortalığa yaymak mı iyi taraftarlık? Hepimiz “tencere dibin kara senin ki benden kara” kafasında olduğumuz sürece, bugün deplasmanımıza dokunanlar, yarın öbür gün başka nerelere dokunurlar belli olmaz…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder