Bir Pazar günü, iki tane 2-1 biten maç ve
takımlarını mağlubiyetten değil belki ama hezimetten kurtaran iki güzel kaleci.
Karabük karşısındaki Fenerbahçe’de Volkan, Galatasaray karşısındaki
Trabzonspor’da da Onur olmasa maçlar herhalde 5 farklı biterdi. İki takım da belki 2-1
kaybetti ama Volkan ve Onur kaybetmedi.
Galatasaray bizi şaşırtmadı yine farklı
bir diziliş ile sahadaydı. Semih ve Gökhan Zan geçmiş performanslarına göre
daha iyi bir maç çıkardılar. Tabii Gökhan’ın 22. dakikadaki
röveşataya benzer yapmaya çalıştığı hareketi bu satırın dışında bırakmak lazım. Colman
yakaladığı fırsatı kaçırmasaydı, Trabzonspor psikolojik bir üstünlük
sağlayabilirdi. Galatasaray’da futbolcuların bireysel performansı artarsa,
takım olarak daha iyi bir futbol izletecekler.
Sabri her zamanki enerjisi ve hırsını dün
yine ortaya koydu. Ancak bu sefer bir de Trabzonspor’un kilidini açacak güzel
hareketler de yaptı. İkinci golden önce sol ayağıyla yaptığı orta gibi. Selçuk evet
eski Selçuk değil. Ancak bunda en önemli etken, sürekli farklı pozisyonlarda
oynatılması ya da oynamak zorunda kalması. Bir maç sağda, bir maç solda
oynayınca orta sahada yaratıcı pozisyonlarıyla maçın skoruna etki eden Selçuk’u
görmek tabii ki zor. Buna rağmen, başka meslektaşlarının mızmızlanabileceği bu
durumda Selçuk yine sahanın en çok koşanı, fayda sağlamaya çalışanı. Melo ise hep
aynı Melo. Defansif özellikleri zaten iyi, dünkü gibi bir de top kaybetmeden
Drogba ve Sneijder’i besleyince, bu iki oyuncuyu çok rahatlatabiliyor. Ancak kırmızı
kart görmeyi hak eden davranışları artık Galatasaray gibi Avrupa zemininde
mücadele eden bir takıma yakışmıyor. Bir diğer yakışmayan oyuncu da her yeni
yıl öncesi yaptığını yapan Colman.
Trabzonspor kötü oynuyor. Orta sahası
yetersiz. Zokora idare eden, "maaşımı alayım yeter" diyen memur zihniyetli bir
oyuncu. Yerliler henüz yetersiz. Bir tek Olcan bireysel performansını artırmaya
devam ediyor ancak onun da halen eksikleri var. Diğer yandan teknik direktör ve
futbolcular oynadıkları maçları sayıyorlar, “biz şu kadar maça çıktık” diye.
Tamam yol gidiyorlar, yol geliyorlar, bir mücadele ediyorlar ancak Trabzonspor
camiasının önce şuna karar vermesi gerekiyor: Büyük takım mısın? Eğer öyleysen
mızmızlanmayacaksın, rotasyonla maçlara çıkabilecek durumda olacaksın. Aksi
takdirde büyük takım statüsünde mücadele edemezsiniz. Ancak orta sıralarda
vasat bir takım görüntüsü çizersin.
Diğer yandan dün 3 puanı almış olmasına
rağmen sezon arasına girerken Galatasaray’ın da farkında olması gereken çok
nokta var. Bir kere halen korner-ön direk “organizasyon-suzluğu” devam ediyor. 16
maç oynamışlar, 8’ini kazanamamışlar. Neredeyse attıklarına yakın gol yemişler.
3. Bölgede her ne kadar yıldız oyuncuları olsa da, atak kanat beklerinden ya da
defanstan başlamadığı sürece kuvvetli bir orta saha duruşuna sahip olamıyorlar.
En az biz izleyenler kadar Drogba da sorunların farkında. Bunu saha içine iyice
yansıyan agresif tutumundan anlamak mümkün. Drogba, lider vasıflı, kazanmaya
alışık bir oyuncu. Yani winner (kazanan) tipli bir oyuncu. Kazanamadan kafası
önde ayrıldığı maçları hazmedememesi normal. Bir de hakemlerin kendisine
yapılan itme-çekme-tutma hareketlerini gözden kaçırması tuz biber oluyor.
Sinirli hareketlerini yorumlarken tüm bunları göz önünde bulundurmak lazım.
Son olarak benim sezon başından beri belki de kimi zaman acımasızca eleştirdiğim Sneijder’e değinmek istiyorum. Sarı kırmızı formayı giymeye başladığından beri, ilk defa Inter’deki performansını anımsatan bir Sneijder izledik. Burak’ın golü öncesi Drogba ile enfes paslaşmaları, orta sahada topla gözden kaybolup ortaya koyduğu yaratıcılığı, boş alan zekası, her fırsatta kaleyi deneyen füzeleri ile alkışı hak eden bir oyuncuydu. Sneijder bunları bir kere iki kere değil, en az 20 kere yapmalı. O zaman ligin ikinci yarısında ve Avrupa arenasında çok daha farklı bir Galatasaray izleriz. Yazının son satırlarını ise, şahsi fikrimce en güzel Türk kaleciye ayırmak isterim. Onur Kıvrak sadece Trabzonspor değil, Türk Milli Takımı için de çok büyük bir şans ve fırsattır. Dün spikerlerin en çok kullandığı cümle "Sneijder vurdu, Onur kurtardı" oldu. Maçın bu iki kahramanı ortaya koydukları futbol ile birbirlerine en az karpuz-peynir, bal-kaymak kadar yakıştı.
Son olarak benim sezon başından beri belki de kimi zaman acımasızca eleştirdiğim Sneijder’e değinmek istiyorum. Sarı kırmızı formayı giymeye başladığından beri, ilk defa Inter’deki performansını anımsatan bir Sneijder izledik. Burak’ın golü öncesi Drogba ile enfes paslaşmaları, orta sahada topla gözden kaybolup ortaya koyduğu yaratıcılığı, boş alan zekası, her fırsatta kaleyi deneyen füzeleri ile alkışı hak eden bir oyuncuydu. Sneijder bunları bir kere iki kere değil, en az 20 kere yapmalı. O zaman ligin ikinci yarısında ve Avrupa arenasında çok daha farklı bir Galatasaray izleriz. Yazının son satırlarını ise, şahsi fikrimce en güzel Türk kaleciye ayırmak isterim. Onur Kıvrak sadece Trabzonspor değil, Türk Milli Takımı için de çok büyük bir şans ve fırsattır. Dün spikerlerin en çok kullandığı cümle "Sneijder vurdu, Onur kurtardı" oldu. Maçın bu iki kahramanı ortaya koydukları futbol ile birbirlerine en az karpuz-peynir, bal-kaymak kadar yakıştı.
Onur Kıvrak bu ülkenin en iyi kalecisidir ve Avrupa da üst düzey bir takımda oynamayı hak eden bir milli kalecimizdir.
YanıtlaSil